Saman Arabası
Yılın bilmem kaçı
Bir yaz sabahının erken vakitlerinde Dağılırdı karanlık Tahta mutun ve kuşların sesleriyle Atlar koşuma hazır Avlu da beklerdi dedem, heybesiyle Hazırlanmalıydı çıkın Öyle çıkılmalıydı susa yola İçinde sanki ne varsa Domates, biber ve ekmekten başka Bir de ekşimiş yoğurttan kalan Bir şişe dolusu ayranla Atlar dehlendi Yankılandı avluda ince ıslık sesleri Şaklanan yularla birlikte Hızla döndü arabanın tekerlekleri Yayıldı etrafa birden bir Beygirlerin terlemiş nefesleri Verildi öğleye kadar ‘Sakın geç kalmayın’, emrivakiler Gıcırdayıp dururken Katran karasına bulanmış dingiller Sokak arasında yitip gitmişti Keskin bakışlı o kenarlı gölgeler Uzaklaşırken duyulur du Oynaşan arabanın tekerlekleri Ve özgürlüğe koşan beygirlerin Muzip bir o kadar da alaycı kişnemeleri Yankılanır dı dar sokaklarda Bekle bizi ‘Akçe Oba’ der gibi Yılın bilmem kaçı Ağustos ayının bunaltan sıcakları Hummalı bir telaş sürerdi Tek gözlü kerpiç samanlıkta Akşam faslının son demi Duyuldu taa uzaktan yokuşu tırmanan Sabahki gidişe benzer sesler Akşamı zor etmiş belliydi Gelen yorgun ve ter kokulu bedenler Saman arabası durdu menzilinde Keskin bir ‘höööst’ ünlemiyle İndi çitten dedem Sildi alın terini buruşmuş ıslak mendiliyle Okşadı atların ayak ve yelelerini, Çözdü her birini taker taker koşudan Mağrurdu! Bir gün daha sona ermişti Kaza bela olmadan Samanlar savrulurken yabayla Küçük samanlık deliğinden içeri Oyun sanırdık düşen çer çöpleri Savrulan her bir samanı çiğnerken Ne tez geçerdi zaman Saman sapları içinde yuvarlandığımız an Ezan sesiyle birlikte Bağdaşlar kuruldu yer sofrasında Sofrada ilk kaşığı bekler Kuru erik hoşafı ve etli kapama ‘Haydi, Bismillah’ ile daldırırdık Tahta kaşıkları aynı sahana Yılın bilmem kaçı Ağustos ayının bunaltıcı akşamı Gün ağarırken karşımda o sarı kerpiç evler Üzerinde koşuşturan belli belirsiz Kapkara gölgeler Zamanla solan anılara Bir yenisini daha ekleyen Sararmış defterlerdeki Saman sarısı yüklü hikâyeler Hasan Taşcı (Dumani) |