ZAMAN VE BİZArnavut kaldırımlı sokaklarda geçerdi çocukluğumuz, Evcilik oynar, topaç döndürür, çember çevirirdik. Gülen yüzlerimiz vardı güneş yanığı, daha fazla ne demektir, bilmezdik. Huzur ve şükür bahçelerinde, kâğıttan topumuz, bezden bebeğimiz, Ve sevdâ nedir, bilmeden sevdiğimiz sevgililerimiz. Az mı takıldı yıldız uçurtmalarımız çam dallarına Yıldızı sen, hâlâ kuyruğunda asılı, sallanır, titrer yüreğimiz... Şimdi bir yudum sevgin, bir yudum elâ bakış ve bir yudum gülüşün, Bir sohbet dolusu yaşanmışlıklarımız olsun yıllanmış mezelerimiz, Varsın, öylesine sarhoş, geçip gitsin günlerimiz, Gel, şerefe deyip çınlatalım, boşalsın dudaktan kadehlerimiz... Gel, hiç gerçekleşmeyecek düşlerini de analım gençlik günlerimizin, Beyazıt meydanında, yere düşmüş kuru yaprak gibi ezildiğimiz... Nasıl yanarım o zaman tutamadığım o sıcak ellerine Ve nasıl yanarım bilsen, yarım bıraktığımız özgürlük türkülerine. Bilemezdik, kimin elindeydi silah, kim atıyordu o can alan taşları, Kimi şehit sayıldı, kimi vatan haini, birer birer yitirdik Daha sevdaya doymamış o can arkadaşları... Dümensiz gemilerle açıldık sonra açık denizlere, Ne dalgalar yedik bodoslamadan, ne rüzgârlar uçurdu saçlarımızı, Ne yalancı limanlara sığındık; fahişelerle dolu. Gün oldu; sevdâ rüzgârlarına aç kaldı yelkenlerimiz, Güneşe hasret günler yaşadık,sonunda kurtulduksa biz Bir deniz feneriydi yol gösteren, karanlığıma ışıktı gözleriniz... İstersen gel, günü yaşayalım şimdi, Bırak, öpsün çıplak ayaklarını çapkın dalgacıklar, Bırak, kumsal da sarhoş olsun koklayıp teninin o kadın kokusunu. Bak, gün batışı aksetmiş yüzüne, şimdi saçların kıpkızıl, Varsın kızarsın yanakların, tuttukça ellerini tutuşan yüreğinin ateşiyle Varsın, bir yandan hüzün de girsin dalgın bakışlarıma, Aldırma, sen,eflâtun akşamın eflâtun sevgilisi ol, dol avuçlarıma... Bu son güzel saatlerimiz, bak, eflâtun akşamlar da kararacak birazdan, Birileri kuzgûni siyaha boyamakta gökteki tüm yıldızları Ve köpek balıkları mı yutuyor bilmem, suyun üzerindeki yakamozları... Ne çabuk öğrendik daha fazlası demeyi, hem bedelini hiç sormadan. Güneşte kusan asfalttır şimdi parlayan o arnavut kaldırımı yollarda Ve uçurtmaları yok artık çocukların, Umutlarıdır takılıp kalan,kuru dallarda... (15/11/2008) Ünal Beşkese |
Bu muhteşem şiiri her okuyuşumda öyle bir duyguya kapılıyorum ki, inanın anlatması zor... Neleri kaybetmişiz biz... Okudum ve tam burada, 'HUZUR ve ŞÜKÜR BAHÇELERİNDE'takıldım kaldım... İşte, ahvâlimizin sebebi, bu bahçeleri kurutmamız değil mi? Bir çok güzelliği, güzel hasleti yok ettik... İnsanlar doyumsuz, sevgisiz, saygısız... Onun için değil midir başımıza gelen bunca şey?
Şiirinizde, olması gereken tüm güzellikler oya gibi işlenmiş. İnsan şiirdeki duyguların büyüsüne kapılıp gidiyor. Şiirin sunduğu mutluluk duygularını derin bir özlemle yudumluyor. Tabii bunun yanında KEŞKE'ler de çengel çengel takılıyor kirpiklerimize acıyla... İnsan duygulanıp ağlamak istiyor inanın.
Tekrar tekrar okudum. Müthiş bir şiir... Duygularımın hepsini kelimelere dökmem imkânsız... Çünkü, hissettiklerim tamamen birbirine tezat duygular... Acıtanları, gülümsetenleri, özlem duyuranları, keder verenleri, hepsi içimde harmanlandı... Kördüğüm oldu.
İşte şiir bu dedim... Hep okunası bir şiir... En üstlerde olması gereken bir şiir... Sizi tekrar tekrar gönülden kutluyorum. kaleminiz hiç susmasın efendim, hep yazsın... Saygı ve sevgilerimle... Esen kalın...