ALEVLERDE SAMAHA DURANLARPusuya yatmış, Eşkıya kesilmiş korku ve dehşet Soyunmuş tinler ak pak giyitlerini Dehşet, cinayet ve ortaçağ masallarıyla Büyütülmüş katiller saf saf Yürüdü, atıldı ileri içlerinden biri Fesat ve nifak fısıldadı, kan kustu Düştü önlerine kokuşmuş karanlıkların Fetva verdi, şirk koştu İnsanın kanını donduran vahşetin sesi Allah Lillah aşkına! Yakın, yakın sesleri Karalar kuşanmış bir buluttu cehalet Ürkütücü ve dehşet Yükseldi alevler Katmer katmer Madımaktan Ejderha yalazı oldu Umursamaz Zehir savurur rüzgâr Sızdı, sindi kuytuluklara duman Bedenlerin yanık et kokuları Sardı genizleri Yaktı yanmış ciğerleri Feryatlar, can çığlıkları sardı Sonsuz mavi boşluğu Küstahça gülüşler… Sevinç çığlıklarıyla çınladı yer gök Kuşlar ötmez oldu Kanat çırptılar uzak diyarlara Aratmadı Sivas cehennem fırınlarını Sabun fabrikalarını, gaz odalarını Dehşet! Gem almaz deli bir aygır Dörtnala can pazarında Bir toplumsal cinnet Cinayet öyküsü bu… Safran ve irin kustu İrkilmedi cehalet Ne şafaklar söktü Nice karanlıklar ağardı Duman seline battı her şey Buğu, buhar içinde Yeni sevdalara Başka vahşetlere gebe Doğan güneş, esen yel Zaman, su ve ışık yarış içinde Zifti gecelerde inadına, kastına… Acı giyindi, kan kuşandı tarih Tanrılar dehşete düştü Dumura uğradı, Utandı uygarlıklar Göğüsleri ayva Limon bahçesi kızlar Acıyarak baktılar Kan doğrana doğrana içlerine İğrenerek tükürdüler Sevgilinin cellâdının yüzüne Azrail’ine hoş geldin dedi Yitirilmiş kor kömür benlikler Yazgıları Yalnızlıklarıyla sarmaş dolaş Başka baharlara kaldı ölümcül özlemler Engin deryalar, sıra dağlar gibi Suçlu ve günahkâr sayıldı Karanlıkları aydınlatanlar Yıldızlar gibi ışıya söne Ölümün kollarına kayanlar İbadet eder gibi türkü yakanlar Şeyh Bedrettin’e Pir Sultan’a, Mustafa Kemal’e Sevda ve çekilen kahırlar üstüne Büyüsü bozuldu Toprak ananın ve suyun Bereketi kaçtı buğdayın Anlamını yitirdi Baharların balsı toprak kokusu Kuruttular insanlığın özsuyunu Apansız tükendi, sabır ve takadalar Kor cehennemler Çözüldü, hortladı buzul çağları Doldu, taştı Kan suyuyla yunmuş yürekler Yalanmış, yalanmış uygarlıklar Çıldırmış Acı çığlıklar kaldı geriye Ve onlar, folklorik bir zenginlikle Milyonlarca yürekte açan güller Topraklar nadasa, üzüm şaraba Narlar kıpkızıl çiçeğe durdu Dillerden hiç düşmeyen Şiirlerin, türkülerin, destanların Anlamı ve adı oldular Yüzlerine, yüreklerine Ve masalsı gözlerine Hüzün çökmesin diye Ölüm sessizliğini bozdu Duaya durdu kurtlar, kuşlar Ve börtü böcekler Karanlıkları yaladı serin şafak yelleri Geceler kan kırmızı şafağa büründü Ve onlar… Başkalarına bıraktılar Bütün hüzün ve sevdaları ANTAKYA |