Nişan Taşı!
Geçen gün,
Kapıdan içeri girdi, İlham diye bir güzel Peri. Selamsız, sabahsız tutuşturdu elime, Kırık bir kara kalemi. - ‘’İşim çok bekletme beni, -Ne beklersin?! - Haydi! Haydi! Hemen yaz!, alel acele bir pusula! ’’ dedi. - Sonra çıkıp gitti, gerisin geri… İçten içe hayıflandım kendimce; ’’Vay! Sen misin? Benden pusula isteyen...’’ diye.. Olan gücümü toplayıp, Elimde vücut bulmuş, Kırık kara kaleme doğru, Eğildim hafifçe. Duyulur, duyulmaz sesimle, Söylendim kendi kendime; ‘’Yaz! Arzuhâlci hâllerimi.. Hal, vaziyet aynen böyledir, böyle!’’ diye… ’’YAZ! ARZUHALCİ; HALLARIM AYNEN BÖYLE BİLİNE!’’ NİŞAN TAŞI! Hal bilmezlik, Yol bilmezlik, Belki de Çaresizlik. Umut ettim, Çocukça. Her şey, Güzelleşir, Düzelir Diye. Umutlarım, Ümitlerim; Değirmen taşı misali, Ben sağa çevirdikçe O sola çevrildi. Düştüm bir gaflete… Dil bilmez dilim, Dilbaz oldu. Küfür bilmez idi Küfürbaz oldu. Evvelce anılırdım; Mahzun, Mazlum,.. Biridir, Diye. Şimdiler de Sorsan Aynı Ahaliye; O! Münkir, Münafık, Küfürbaz, Nerde? Diye... Olmuşum İşaret! Kaşa, Göze, Ele, Dile,... Nişan taşıdır! Diye.’’ Abbas DURAK(10.06.2016) |