O BENLİKLİ OYUNSana hiçbir şey söylemedim bunca zaman. Kendi çıkarımsal döngünde yaşadın durdun. İyi ya da kötü hiçbir söz diyemedim sana, Kendimden korktum… Biliyorum, çok yalnız bıraktım seni. Tekerleme halini alan belirsiz repliklerim, Benden daha iyi bilmekteydin hepsini. Ben yinelerken unuttum… Hikâyenin oynayanı, anlatanı sen Bilebile rolleri, bıkmadın bu oyundan. Sanki değişir gibi geldi sonu. İnanmasan da böyle bir anlatıma, Bıkmadın devam ettirmekten düşünü. En keyifli, en büyük oyunun… Kendi içinde çelişirken öyküsü Saplandın umarsızca bir son bulma adına. Oysa ne zaman uygundu hikâyeye, Ne kişiler ne mekân… Israrcı bir inattı seninki, İyimser hayallerinin zaferini dileyen… Ama yanlış olan, Gerçeğin kendisi vardı oyunda. Tüm inadına rağmen öyküne katmak istediğin… Gerçek olarak bir bedenim vardı benim; Bazen ağır gelen, İçini bir denli bilemediğim bir varlık… Sen onu karakter seçtin bu oyuna Rızasını bile almadan… Nedense bilmem, seçtin. Belki gözünü parlattı kütlesi İçinin dışına yansıyacağını düşündün Ve sana… Kafandakine uydurdun. Yan baktın, göremedin eksiklikleri Hakkıyla evirip çeviremeden, Kendince tamamladın gizleri. Kendini oyaladın durdun. Çocuksu bir hayal âlemiydi mekân, Masala uzayan öyküde… Oysa küçük bir bedendim ben; Kabuğunu kıramayan, Minik ellerini uzatamayan, Derine bakmaya korkan, Yüreğini hiç bilmeyen, duymayan… Güvensiz, İronili bir varoluş. Sen bilemedin bunu, Öykünde kendine yakın ettin. Gel zaman, git zaman… Kapandı tüm perdeler, Daha başlayamamışken oyun. Kaybettin o benli, Kendine ait satırları, Yitirdin koca bir zamanla… 477 |
sevğilerle hep mutlu ol mutlu kal