Görgü tanığı
Uzanıp duruyorsun, aynı gökyüzünün altında,
Dertlerin, altından, gümüşten, bakırdan yada boktan, Ne fark eder! Askıda kalmışsın, Aşıkta olmuşsun, Acı böyle doğmuş olsa gerek, Sonra parçalarını vermişsin, koparıp, koparıp, Sadece sevilmek isteyen sokak köpeğinden farksızsın, Gözlerin pırıl pırıl, Kimisi gözyaşı der, Kimisi umut ışığı, Meymenetsiz bir sürü bakış açısı! Şiir yazacaksın, duraksıyorsun; Neye, kime, niye? Şehir gezeceksin, sınırların var, Ezelden beridir, prangaların, Daha basit: Karnını doyuracak, çay içeceksin, Cebinde tuttuğun şey: bacağın, Metelik yok. Bulutlara bakacak, ruhunu besleyeceksin, Kanatların yok, Bekleyeceksin, çıkmayacak! Ruhun var mı? Bilmiyorum. Kaçacaksın, koşacaksın, düşeceksin, Adam akıllı bir kanaatin yok. Çalışıyor, çabalıyor ve itinayla kaybediyorsun, Kumardan nefret ediyorsun, fakat, Bir poker masasıydı hayat! Çekiniyorsun gecelerden, Utanıyorsun günbegün, Ve aşağılanmanın bir sınırı yok, Hastalanmış, kanser olmuş duyguların, Ve bu soyutluğun donörü yok, Bu boyutta ilerlemiş sefilliğin, geri dönüşü yok. Zamanın çarkı ne zaman döner bilmiyorsun, Ya da durur, Cehaletin muhtemel, muntazam, muazzam, Seviyesini ölçemiyorsun, İmkânlarında imar çalışmaları, Hacizler, vuku bulan acizlikler eşliğinde, Gömleğinde, çoraplarında, donundaki delikler; Nasıl bir havayı teneffüs edeceksin, seçemiyorsun, Hendekler kazılıp duruyor önüne, Bir türlü geçemiyorsun, Herkes bir yer gösteriyor sana, Diz çöküp ağlaman için, Sen kimseye değer biçemiyorsun. |