-Arabesk ve Karabesk-
İşte gece, giydi siyahını hüznün kolunda
Bekliyor beni kurban etmek için sana Nasıl etsem, nerden başlasam anlatmaya Derman kalsa da bedende, Umut mu kaldı bende Kahır kuyusuna düştüm sayende Erir yüreğim acınla perde perde Düşsem de sevdanla bin bir derde Kaygı olmaz seninle dolu deli serde Geçtim biçtiğin kahırlı yollardan İçerek kaygıyı zehirli sulardan Sattım kendimi sözler ülkesine... Söylesin diye halimi sığındım sözcüklere Bekleyişlerdi belki aşkı besleyen Umudun karamsarlığında Güzelliğindi beni eyleyen Sevdanın sarp hisarında Derman olmak isterken sana pârelendim aşkının hasarında Acını yüreğime gömüp Beni derdine atıp kurtulsaydın dertlerinden….. Hüznüne duçar olmak istemem ki hiçbir zaman kaçamam ki derdinden Ayrılamadım peşinden Âşıkların bakarken gözlerine en hafifçesi Ben oldum kıskançlığın âbidesi Aktı gözlerim, yoluna gece karanlığında Seni görmek için çıkan dolunay misali Dolanırken âşığının kolları ince nârin beline Ve burun kanatların genişleyip Solurken hazları alabildiğine Bencil ve müptezel halinle Ağlardı bir yürek, sürgününde Seher yıldızının kollarında… Pahası yoktu elbet güzelliğinin Değerliydi zamanım senden önce Ve bitti sefil ömrüm seni görünce, Hiçe döndü her bir ânım Kahırlı soluğum kaldı ciğerimde Yüzüne bakmaya kıyamazken Kıskanırken gözlerimden seni Burkuldum kaldım, kesildim dizlerimden Hazan gelse ne boran gelse ne gayrı Sevginden âzat gönlüme devran dönmüş âlem gülmüş neye yarar ki Kestikten sonra sen çınar gibi umutlarımı Madem sürgünüm senden kestim söyleşimi Yolduktan sonra sen çiğ bir tavuk gibi kanatlarımı Sür götür gayrı, at bir çukura leşimi ….. |