Yol İz Bilen Biri Gelsin
Şu dünyamız neden kaynar, bir bilene sorar mıyız
Halimizden müştekiyiz, bu günleri arar mıyız Gıybetle yıktık kalpleri, tövbe ile sarar mıyız Bir lokmacık ekmek için, kapıları kırar mıyız Bu belânın hikmetine, kafamızı yorar mıyız? Kalpler kara, diller yamuk, gönüllere giremedik Gençlere bol nutuk attık, nefsimizi göremedik Atı katı çift çift aldık, fukaraya veremedik Nimet gani, biz hırlaştık, sefâsını süremedik Nankörlükte haddi aştık, hamd sırrına eremedik Harâb ettik şehirleri, dur diyecek bir nefer yok Cadde sokak kazık dolu, sadra şifâ bir eser yok Şiddet, nefret kol geziyor, gidilecek bir mefer yok Parselledik tüm dünyayı, fakire mazlûma yer yok Herkes koşuyor Kabil’e, Habil’e bir tek sefer yok Modaya uyalım dedik, fular yulara dolaştı Her zillete boyun eğdik, melânet arşa ulaştı Korkup köşeye çekildik, zâlim mazlûma dalaştı Hüsn-i zan edip hoş gördük, her işe haram bulaştı İsyan, nisyan kırkı aştı, bütün pusulalar şaştı Kul ve komşu haklarında, va’zu nasihatler aldık İnekleri, danaları, komşu bostanlara saldık Az ürettik, çok tükettik, çalışkana kara çaldık Meftûn olduk övünmeye, kibir vâdisine daldık Erdem mektebine gittik, her sene sınıfta kaldık Beldeler enkaz yığını, sağ kalanlar beri gelsin Kaybolmuşuz bir tûfanda, yol iz bilen biri gelsin Virân ettik gönülleri, ehl-i imâr peri gelsin Koyun kuzu helâl yesin, bir kemik bir deri gelsin Soğan ekmek bize yeter, huzûr, sükûn geri gelsin İdris Esen, Ekim, 2014, Erenköy |