YOKSA ŞİİR GİBİ MİYDİ İÇİMDEKİ YEDİVEREN...Her düştü kaptı kaç bir ziyafete denk düşen Ve ülküm Kilimi olmayan bir koridor gibi Kendimi hapsettiğim acı geçirir duvarlarım Sözcüklerimle vidaladığım Atılıp tutulan söylemlerle kendimi kurcaladığım. Nakşeden bir hikâye belki de evveliyatı En yürek burkan En dar geçitte sırıtan bir nöbetçi Elbet bendim acıların nöbetçisi Sisli bir avluda volta atan Kalemin de kulaklarına küpe elbet Ne varsa söylenmeyen. Mintanı yorgun ve sökük varlığımın Ama taze ve duru yüreğim En azından kararmayan bir gümüş gibi Hele ki gümüş iken söz Sükût nasıl da nasıl da altın Beşi bir yerde hüzün reçetem Beşi bir yerde insanlığımı ihbar ettiğim Dilekçem. Yalnızlığın doğasında saklı hürriyet Aslında ezelden tıkılı olduğum kodes Elbet şah damarımdan yakın olan Güç’e şükür Ezana denk düşen huzur Ağlamaklı olsam da öncesinde Işığın ve rahmetin ta kendisidir gözyaşım Gömülü bir sandık gibi Neler tıktım hem ben en derine Sandığım sanmadığım bunca habis ihtimal gibi Gerçeğe duyduğum saygı ve inanç Beylik söylemlerden uzak bir hicaz İçimde çalan şarkının farkındalığı Elbet nakaratına takılı aklım. Yazmakla aştığım yolun Daha binde biri savurduğum sözcükler Gözümü sakındığım kim/ne varsa Bir bir ektiğim hazan gülleri Yoksa şiir gibi miydi içimdeki yediveren? |
Hocam