Coşkun Bir Nehir Gibiydi Zaman
Coşkun bir nehir gibiydi zaman.
Öyle bir hızla akıp geçti ki, yolun sonuna yaklaşıp, kendimize çarpınca öğrendik tüm gerçekleri. Ve öğrendik ki: Bir yerlere yetişme telaşıyla yaşarken geç kalmışız kendimize. Bakmakla görmek arasındaki inceliği ruhu ölgünler arasında kaybetmişiz. Başkalarının mutluluğu için tüketirken enerjimizi, kendimize yetemez olmuşuz meğer. Dinlenme, düşünme fırsatını ıskalayarak, kıvamında yaşamı gözardı ederek, koştuk meçhul bir yola... Yaşamın bize fısıldadığı sesleri duyamadan kulaklarımızı olmadık gürültülere kabarttık. Başkalarına yetebilme çabasındayken, Kendimize anca yetebilmişiz. İçimizde sarılmayı bekleyen; Olmadık yerde sızlanan çocuğu duymayarak, heba ettik en verimli günlerimizi. Ve sonra tükenme noktasında anladık ki; Asıl başlangıçlar kendi iç dünyamızda, Kendi bedenimiz ve ruhumuza sarılmakla başlamalıydı. Ve zaman akınca anladık ki, En uzun koşu kendi özümüze yapılmalıydı... Ne yazık ki, Yorgun yılgın ve düş kırıklığı ile öğrendimiz en önemli ders: Kendine sarılmayı unutan kolların bir daha kanat açamayacak durumda olmasıydı. Yolun sonuna gelince öğrendik ki; En aşılmaz mesafe memnuniyetsizliktir. En kısa mesafe kendine koşmaktır. En samimi gülüşü içindeki insanla başlattığında, Kendine gülmeyi öğretene, Gökyüzü bile tebessümünü esirgemez. Enerjini doğru yerde, doğru insanda harcadığında ancak bedenin ve ruhun yorgunluklara yenik düşmez. Hayatımız boyunca ne yazık ki son koşuyu zaman kalırsa kendimize yaparız. Ve o, nefes nefese kaldığımız son kulvarda olmadık dersler çıkar karşımıza : Ömrünü sonbaharda dökülen yapraklar arasına kilitlemiş bir düşünce yapısına mevsimleri anlatamazsın. Önünde akan coşkulu bir nehirde çöl yorgunu gibi duran bir bakışa suyun varlığını hatırlatamazsın. Ağustos sıcağında üşüyen bir ruha, Kar tanelerinin bir mevsimin en küçük zerresi olduğunu söyleyemezsin. Denizlerin içindeki maviye, iyoda bulanmamış gözlere okyanusları anlatamazsın. Kollarını kullanmayı bilmeyen bir varlığa, kanatlanmayı, uçmayı ve sarılmayı öğretemezsin. Gözlerin, insan duygularının ve kalbin ilk söz kapısı, dışarıya açılan penceresi olduğunu bakmayı bilmeyene gösteremezsin . Ve zaten doğanın muhteşem varlığını göremeyen bir insanın başka güzelliklere bakması da imkansızdır. Kendi içinden, duygu yapısından bi haber yaşayan bir varlığa ne kendini ne de dünyanın var olan güzelliklerini anlatamazsın. Yaşam dediğin muhteşem gerçek, onlarca çiçek yetiştirebileceğin bahçe gibidir. Ekmesini bilene, ektiklerini biçebilene yaşam tarlası hasat mevsiminde ödül verir. Harley Davidson’un dediği gibi: “Hayatınızın hikayesini yazarken, kalemi başkasının tutmasına izin vermeyin.” |
Saygı ve selamlar.