Sudaki, Ateşteki, Gölgedeki Ben/Beşik
Sudaki, Ateşteki, Gölgedeki Ben/Beşik
Ten rengi zaman kuşağı çağında çağlayan su Lirik ezgi Ruhunda dirilen dua Geride kaldı. Tülleri yaktım Çarşaflarım bayraktır şimdi O al benizli düğün Geride kaldı Yüzümün gamzesine çivilenen güne eş o kırık gülümseme Burada şimdi Kalbinin ellerini yakacak ! Çok sonra anlayacaksın belki aynadaki yüzünü, içinde kaybolacaksın denizlerin, maviye boyanacak tenin, affedeceksin her birini Kumdan kaleleriyle deniz kızlarının bekleyişindeki dua yarım kalacak. Deniz yarım, su yarım,her şey bitecek bir gün... Yudum yudum dokunduğun bardağın sonradan kırılacak isyanında savruluyorken rüzgarın ıslığı... Su arındırır mı gölgeleri,ya ateş.... sadece yakar mı seni... Anlamayacaksın, gerçeğini... Gölgeni sahiplen, güneşi, ayı sahiplen Gözlerindeki aynadır dünyada gördüklerin. Sahiplen tüm sevgilerini, sevişmelerini... O okyanus ki içindeki duru, berrak sularıyla, serin bir yaz başlatacak belki.. Belki, Yalnızlığın serin, saydam yüzünde suretin parçalanacak Uzaklarda ufkun sisinde yanacak birden, kalbinin deniz fenerleri ve o esrik gizemli kalelerde savaşın sesi duyulacak Çanlar çalmaya başladığında Belki kalbin duracak Eski plakların, gitarların, ud çalan o çocuk sesli naif ve vakur kadının rayihasinda aydınlık olmalı, dalmalısın kalabalığa, geçmişin seslenişinde geyikler olmalı özgür bir ormanı muştulayan, diz çöküp ağlamalısın, annenin kasıklarında.. Alnına dokunmalısın sonra O’nun, Kibele’yi hatırlamalısın, bir öpücük kondurmalısın usulca sonsuzluğa... Sessizliğe tahammülün ancak bu kadar olunca Ağlamaya başlayacaksın. Eski kitapları karıştırdığını hatırla.. Anlayacaksın varlığın hiçliğe dönüşünü Anlayacaksın piç bir zamanın yarına gebe kaldığını Gerisinin kendine ihanet Hepsinin ihtilal olduğunu haykıracak sesin yine de gülümseyerek.... Kayalar, kum/l/a dövüşürken... Her şey bir yana gözlerin uzaklara daldığında, Mutluluk ruhuna fazla geldiğinde de, kuşlara sevdalanmalı unutma... Bir an gelecek, her şey değişecek bir gün Bir gün geldiğinde, bir çağ değişecek... Kölelerin azadı başlayacak sonra Tüm renklerden, kafeslerden, türkülerden, insanlardan...! İnsanlar sorulacak... İnsanlar sorulacak bir bir... Dilinin sırtında sözcüklerin Yalpalayan bir serseri gibi meydanlarda da bağıracaksın mesela Buğulu alazlanacak bakışların Ateşinle yanacak toprak Şaşırma Kıyıları özlediğini kalbinin gözlerinden okumuştum, kum saatlerinde doğurmuştun sabahları, geceleri yıldızlarda söndürmüş... Söyle, nerede olabilirsin ki kendinden başka... Saklanacak kuytun yok, bunu da anla! Sesin hala yankılanıyor dudaklarımın kulaklarında uçuşurken mavi kelebekler Dilim unufak oluyor Gözlerim erirken limoni bir yaşamın karşı kıyısında Kedere yer olmadı, yer olmayacak kayın ağaçlarının arasında... O kıyamette, sana sığınacağım, sırtlan kafesi yüreğimi cebimden düşürürken, sözler dökülecek bir bir kederimden Ağlamakta var, gülmekte yok sayılacağım Kayalar bekleyişin eşanlamlısı, şu uzun kavakların yolu, unuttuğum uyku zamanda. Bu unuttuğum ümitte, sesin umuttu bana Kavakların elleri gökyüzüne ulanmış kim/sezgiselliğimizdeyken Dalların dalgalanışını hayal et, kendini göğe ekle... Derin bir nefes çekmeli kuzeyden, kum olmadan önce de...! Gel rüzgar olalım, meltem ılıklığı yetmez bize Gel şarkı olalım! Ezgisi, sözü,sesi, rengi... Anamızın ninnisi gibi sallasın bizi... Beşiğimizde.... Ekim 2013- 23 Temmuz 2020 |
daha nasıl,anlatılırdı,bir isyanın nakaratı,,
hayran olunası,,
günün,en muazzam şiiri, çok hürmetle,,