Yaralı Atlar Mevsimi
Coşkun bir denizin dalgalarına kapılmıştım, korkmuştum adamakıllı, yorgundum...
Hayatımın arka bahçesinde kavaklar biriktiriyordum Derin bir nefes çekiyordum albenili mevsimlerde ciğerlerime O hep kıyıda duran, kanıksadığım rüzgarlarda sallanıyordu söğüdün dalları... Saklanma duygusuyla araladığım kapıların ardında yüzüm duvara dönük duruşumla, çocukluğum geliyordu aklıma...Üşüyordum. Yüreğimin kışı kapıları teker teker çalıyordu. Işıklı kentin hayaletleri söndürüyorlardı evlerin ampüllerini bir bir... Korkuyordum. Deniz kızları kıyıya vurmaya başlamışlardı. Kayalıklardaki kızıl, güneşin sarı parıltısını alnından öpmüştü.Kum hüzün kokuyordu, yağmuru özlemiştim. Can içi, Canımın içi… Kış, beyaz diyorsun… Yağmur ıslak Ve ayrılık kokuyor karanfiller… Ekliyorsun sonra… Ben, gülleri severim Ben, kargaları... Babaannemin gülüşü gibi sıcak, dayımın sonsuz aşkı gibi esrik Toprağın kokusu gibi severim dünyayı diyorsun… Eksiliyorum geriye, özlediğim yağmurlardan... Ötesi anlamsız… İnanıyorum sana. Yaz da sıcakmış Üşüdüğüm mevsim! Sözüm, sözdü oysa... ... Dağların yamaçlarında ve ağaçlarda dinlenirdi tanrıkent gölgeler/i/miz Beni unutma/ma/nı dilemiştim Kayıp şehir karanlıklarında aradığım rüzgarın senin değil, benim olduğunu anlatacaktım sana, gelseydin... Gelseydin ellerimin dokunuşundan havalanacaktı, gölgeli düşlere, yıldızlara, denize, avurtlarımın çökkünlüğündeki devrik atlar... Gözleri oyulmuş, dilleri koparılmış, kanları kımız bile sayılmamış atları dizlerimde uyutacaktım. Kalbimin teklemesinden anlamalıydım gelmeyeceğini... Bindiğim tüm trenlerin yanlış istikamet Girdiğim tüm denizlerin kızıl Benim yalnızlığımın sessiz bir çığlık olduğunu da anlamamıştım. İndiğim kuyularda susuz, azıksız, rüzgarsız ve gülsüz kaldığımı sormadan anlamalıydı yalnızlık ülkesinin kırık aynaları! Sen henüz kırılmamıştın, bense bir aynanın kendini görüp göremeyeceğini dahi bilmiyordum.Benim belirsizliğim, senin bilinmezliğine denk düşüyordu. Bu yazgı, bizim yalnızlık vurgunumuz olmuştu. Yalın bir iç çekiş gülümsemişti içimde, bir bulut üzerimizden geçiyordu, duymuştum sesini. Bir mahalle kabadayısının arkalarına basılmış, sivri uçlu rugan ayakkabıları gibi parlaktı sarsak otomobillerin farları Hayat diye/bildiğimiz otobanlar engebeli, yollar tehlikeliydi. Işıklar alabildiğine göz alıcı,gözlerimiz kamaşmış,yol alıyorduk zemheride. Sonrasında gece, kent, caddeler, evler, balkon çiçekleri, yalnızlık, hüzün rayihası bir geçmiş, geleceğin buğulu gölgesi üzerimize kapanıyordu. ..... Bulutsu gözlerimle dokunuyorum gölün üstüne konmuş sis huzmesine... Kalbimin hızlanmasına; yağmurun penceresi gök,yıldızların ölü gözleri, dudaklarının arasından çıkan esrik sözler şahit yazılacakken, onlar yine aynı kuyuda kayboluyor. Öleceğimi sanmıştım, o kayıp zamanda... Ama ölmedim. Ben aşkımı, günahımı,sevaplarımızı hep aynı kalemle yazdım. Ruhumun mevsimini, hüznümü, bedenimi inşa ettim efendim. .. Tanrılar kadar olmasa da;yaratmak, yaşatmak yaşamdaki tek amacımdı. Göğün ve yerin tanrıları tanığımdı, seni büyülemiştim...Uzaktan bakıldığında heybetli görünen o dik başın ve omuzların, geniş omuzlarının üzerine kondurduğum güzel yüzünle, ihtişamlı bir sığınaktın.Yamacına sığınacaktım. Yakından bakıldığında gözlerinin ışığından süzülen gözyaşlarının, gözlerinin derinliğinde doğmuş bir nehirden geldiğini anlayabilirdi herhangi biri... yarım bırakılmış bir heykel gibi öksüzdün... Bacaklarının yerinde devasa bir çamur kütlesi duruyordu. Seni ben yaratmıştım. Bacakların,ayakların ve parmakların yoktu,suya saplanmıştın.Yürüyemezdin, koşamazdın, hiç bir yere kımıldayamazdın. Yarım kalmış güzelliğin ve bedeninle yalnız ve hep benimdin... Bakışlarını, göz bebeklerinin içindeki çivit mavisi suda gezinen sayısız balıkla birlikte, . gülüşüme hapsetmiştim, dilimin ucuna. Ağzımın içindeki suskunluktun, yağdıramadığım gri bulutların gebe kaldığı yağmur gölgesi, dağların ihtişamına yüklediğim anlamdın sen. Kendimi sende bulmayı umuyorum. Kuşlar havalanıyor bataklığın kenarında unuttuğum avuçlarımdan "İzimi takip etseydin, bulurdun beni" şarkısı çalıyor gemimin güvertesinde Kollarım çıplak, ayağım yalın, bahtiyar bir geçmişi uğurluyoruz varla yok arası bir varoluş çemberinden.. Bakışlarının ışıltısındayız, sahilde Geceler şahit! Adını unuttuğum derinlik Selam duruyor denizler gözlerinin rengine ! Kayıp kıtanın balıkçılarına... Yedi kat yerin altındaki kentler Hayallerimin durağı olurken, Dibe yakın olanlar karanlıkta kalıyorlar nedense Sessizlik… Kavrıyor beni,avucunun içinde kanayan bir yarayım,senelerdşr kabuk bağlamadım ki ! Yaz sıcak, Yaz sarı, Yaz güneş diyorsun bana halâ İnanıyorum yine İnanasım var… Sevesim var seni diyemem sana,çünkü eminim bundan ! Sonsuzca seviyorum seni Bir tabancanın mermilerini sevdiği kadar en az Bir düşün uykusuna sevdalandığı… Bu dünyaya restimi çekip gitmek de arada bir kapımı zorluyor Huysuzca ölesim var cümlesi dar geliyor rüyalarımın cehennemindeki bab-ı efkâra Dilim lâl ve balıklar... Ağzımdaki bulutları, balıkları, eflatuni gökkuşağını yutuyorum tek tek Ağzımın mezarlığında haç çıkartıyorsun Ben sana tapıyorum Gökyüzü kuşlara göçüyor Bulutlar peşi sıra... İstesem de yağmuru Yakalayamıyorum! Peşimde pusuya yatmış kuyular,su sesi,isimsiz nehirler ve yeşili ormanın,gökyüzünün albenisinde şahlanan demir pası,yıldızlar ve aşk....! Günler akarken istikamet tek yön olurmuş An en az üç boyutlu bir denklem Bir de beni saysana, sonra ağaçları Birlikte bulalım asil sayıları,asal da olabilir aşklar sadece bire ve kendine bölünen soy ağaçları yaratalım önce,sonra kıralım tek tek ! Piramitleri gezelim bir bir Pi sayısını da buluruz belki Pergelleri bir ileri, bir geri oynatılan bu peri masalında Çapımız ne diye düşünmeden Daireler çizelim, Çemberler Başımız dönsün bizim de ! Kendimizden birer,ikişer geçelim... Oyun oynarız iplerimizle,ahşap evlerin bahçelerinde,gecekondu semtlerinin çıplak ampulünün sarktığı tavandan yere bakarız şaşkın gözlerimizle,sirklerde akrobatlar kardeşlerimiz olur Ölüm bir ilmek yukarısıdır ya da aşağısı Unutulur kimi zaman,kimi zamansa ,bir an bile çıkmaz akıllardan.... Ben unutmayı taktım aklıma... Unutacağım,her an hatırımda... Elim sana uzanamadığında kusuyorum Yoksa her yer akvaryum Her yer diken bize Güllerse hep yedi veren! Yol biziz demiştik, yolcu biz Gamzelerimizde duran ipek kozasından, kelebekler doğurmuştuk ya hani Biz de kelebekgillerdeniz... Günlerin gülümsemelerine, Ilık gülüşlere aldanmamalı demek zamanı geldi artık sana Sadece an’ı yaşa Aldanma! Aldanırsan sonra bir damlasutoprağa!düşer... İçimdeki kan alevlenir O da yatağa ! Gerçi kızabilirsin de elbette banaİki açıksözlülüğümdür beni ben yapan turnusol ! Kağıdı kullanırım,insan ayrımında ! Neye inanacağını söyleyemem sana da Ben de aldanırım belki zamanı bize tamamlayan tanrıya Yarım adamı,- ki bu sen oluyorsun, balçıktan- ve beni geçtim Bir şeyler oluyor gökte, denizde, devrimin gölgesinde Bir şeyler olsun zaten! Kuyunun en dibinde... Aşk ki … ölüm gibi Ayrılık gibi Benden çok sen gibi, Kardelen gibi Ulaşılamayan gibi… Yaşıyoruz ya ne güzel! İki yarım en az bir eder biliyoruz ya hani Tamamlanacağız yedi kat gök üstünde, Gökdelenler ceplerimizde Köpekler başımıza kral Biz meleklerin kahramanı olacağız o zaman... Yine de,yine de,yine de ! Kız sen dinleme, başıma bela olursun Bazen andan olma hatıra, ömürden hayat doğurur bilirsin Bir ki üç sayarsın, türküler söylersin kendi kendine Kendine bile bazen kendin inanmazsın, biline... Yağmurun ışığıyız biz, yıllar öncesinden kalma yıldız tozları Kemik renginde Peki iskeletimiz nerede İnandıramam ki kimseyi… Ya yaşamadan öleceğimize… Ya da yaşayarak çoğalacağımıza... Kime ne! Varlığında özlerken seni ve bir o kadar ruhuna uzak… Kalbim boşluk çarpıyorken, ölüme inat Ve yok olasım gelse de Yine inadım tutuyor… Yaşıyorum Yaşıyorum kırık kanatlar gölgesinde mavisiz eksik gri bir gökyüzünde, Bulanık sularında denizlerin belki! Yaşamak denirse Belirtisiz sıfatların gölgesinde hançerleyerek kendimi, Yılkı atlarına ihanet etmeyeceğimizi bilerek Elinden tutuyorum senin Sonra gözlerinin nehrini siliyorum ipek mendilimle Yağmurlara ihanet ederek de olsa yaşanabilirmiş demek... Bunu böyle söyleyebilmek! Dünyadaki en büyük bahtiyarlık demek! Biline,biline,biline !..... 10 Temmuz2020/Gülgün A. |
Bir başıma yüksek sesle okuduğum en güzel şiirdi.
Üstad.
Biz'im çemberin çapı seninki kadar değil, bunu gördüm.
Lakin aynı pergelden aynı kalemden bir çizilmiş çemberlerimiz var.
Bu şiiri yüksek sesle okumama dünya şahit olmalıydı.
Hep düşünmüşümdür
Var'oluşun aşk'la bir alakası olmalı
Daha da eminim artık sayende
Bizler yol'umuzu tutalım yine
Varsın ölüm tüm öldürme içgüdüsüyle nefesini versin ensemize
Ensesi açık kıyafetler giyelim hatta
Cambaz gibi ipte yürüyelim
Sakalımın teli eder mi ölüm
Biz ki mana'da tur'lar olmuşuz
İki cihan'a dar geliriz
Güzeldi. Haddinden fazla.