Kaf Dağı Yolcusu Oldum Bir ZamanŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Değerli dostlarım merhaba.
Bu şiirimi kaleme aldıktan sonra kitabını yazma bahtiyarlığına ulaştığım Aşık Ali DEMİR’in abisinin kızı Teslime Gülsen NURDOĞAN hocama okudum. Şiiri okuyunca üstadım bu ne güzel bir tevafuk dedi. Çünkü baskı aşamasında olan ilk kitabından bahsetti. Onun adı KAF DAĞI YOLCUSU KALMASIN imiş. Ben Kaf Dağı ve Simurg arasındaki bağı ve bu bağın nefsimizin kademelerini sembolize ettiğini biliyordum ve o amaçla da bu dizeyi şiirimde en sona koymuştum. Sohbetimizden sonra Teslime Hocam bana kitabının PDF formatını yolladı ve ben de kitabındaki Kaf Dağı ve Simurg hakkındaki bilgileri özetleyerek sizlerle paylaşmaya karar verdim. Buyurun bu bilgilerden istifade etmeye; “Rivayet olunur ki, kuşların hükümdarı Simurg Anka, bilgi ağacının dallarında yaşar ve her şeyi bilirmiş. Kuşlar Simurg’a inanır ve onun kendilerini kurtaracağını düşünürmüş. Kuşlar dünyasında işler ters gittikçe onlar da Simurg’u bekler dururlarmış. Ne var ki Simurg ortada görünmedikçe kuşkulanır olmuşlar ve sonunda umudu kesmişler. Derken bir gün uzak bir ülkede bir kuş sürüsü Simurg’un kanadından bir tüy bulmuş. Simurg’un var olduğunu anlayan bütün kuşlar toplanıp Simurg’un huzuruna gidip yardım istemeye karar vermişler. Ancak Simurg’un yuvası, etekleri bulutların üzerinde olan Kaf Dağının tepesindeymiş. Oraya varmak için yedi dipsiz vadiyi aşmak gerekmiş. Kuşlar hep birlikte göğe doğru uçmaya başlamışlar. Yorulanlar ve düşenler olmuş. Önce Bülbül geri dönmüş, Güle olan aşkını hatırlayıp, Papağan o güzelim tüylerini bahane etmiş. Kartal krallığını bırakamamış, Baykuş yıkıntılarını özlemiş, Balıkçıl kuşu bataklığını... Sayıları gittikçe azalmış ve nihayet beş vadi geçtikten sonra “şaşkınlık” ve sonuncusu yedinci vadi “Yokoluş”ta, bütün kuşlar ümidini yitirmiş. Kaf Dağına vardıklarında geriye otuz kuş kalmış. Simurg’un yuvasını bulduklarında öğrenmişler ki; Simurg Anka, otuz kuş demekmiş. Onların hepsi Simurg’muş. Simurg Anka’yı beklemekten vazgeçerek, şaşkınlık ve yokoluşu da yaşadıktan sonra uçmayı sürdürerek, kendi yok oluşumuz üzerinden yeniden doğmak için kendimizi feda etmedikçe her birimiz Simurg olmayı göze almadıkça, bataklığımızda, tüneklerimizde, kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Şimdi uçma vakti! demişler.’’ “Feridüddin Attar, Kuşların Bilge Sessizliği eserinden...” Feridüddin Attar, 513/1119 - 617/1220 tarihlerinde İran Nişabur’da yaşamış bir Şair-mutasavvıftır. Mantıku’t-Tayr’ı nazım olarak yazmıştır. Mantıku’t-Tayr farsça kuşların dili, demektir. Bu eserde kuşlar ile ilgili bir hikâye kullanarak çeşitli semboller aracılığıyla tasavvufun temellerini, önemli prensiplerini yani tasavvufî yaşamı anlatmaktadır. 4724 beyitten oluşan eseri, mesnevi tarzındadır. Mantıku’t-Tayr hakkında Vikipedi’de de Şu bilgiler vardır. “Tasavvuf edebiyatının başlıca eserlerinden olan Mantıku’t-Tayr, tasavvufî bir temaya sahip olmasının yanı sıra kişinin tasavvufa dair ve tasavvuf yoluna dair bilgi edinmesi açısından da önemlidir. Zira İslâm tasavvufunun temel prensipleri, özellikleri, kavramları ve inanç yapısı açıklanmıştır. Hüdhüd, sırtında tarikat elbisesi ile tasvir edilirken Simurg Tanrı için bir sembol olmuştur. Kuşların her birinin zaafı kişinin tasavvuf yolunda o zaafa sahip olmasının kötülüğü ve sonuçları ile açıklanmıştır. Simurg’a ulaşmanın yolu olarak saydığı vadiler tasavvufta sıklıkla kullanılan kavramlardır ve bireyin tasavvuftaki yolculuğunun çeşitli kademelerini, makamlarını belirlerler. Her vadi açıklanırken aslında o makamın özellikleri ve zorlukları açıklanır.’’ M. Zahid Kotku rahmetullahi aleyh, Nefsin Terbiyesi kitabında Mantıku’t-Tayr hakkında Şunları yazar: “Attar, Mantıku’t-Tayr adlı eserinde Simurg’a ulaşmayı, kulun Allah yanındaki en yüksek mertebeye ulaşması Şeklinde sembolize etmiştir. Yedi dipsiz vadi, tasavvuftaki nefsin yedi mertebesini gösterir.” Dünya mitolojisinde de önemli bir yeri olan Simurg efsanesi Pers mitolojisi kaynaklıdır. Zamanla diğer doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. İran efsanesine göre bu kuş o kadar yaşlıdır ki dünyanın yıkılışına üç kez tanık olmuştur. Tüm bu zaman boyunca Simurg çok öğrenmiş, tüm zamanların bilgisine sahip olmuştur. Arap kültüründe, Hint kültüründe, Mısır kültüründe ve sair birçok kültürde yer alan bu efsaneyi İslâm Tasavvuf kültüründe de Feridüddin Attar tasavvufun boyutları tarzında ele almıştır. Bütün kültürlerde yeri olan efsanevi Simurg kuşunun çok büyük olduğu, yüksek bir dağda yaşadığı ve parlak renkli tüyleri olan ve her canlıdan bir alamet taşıyan, konuşan, düşünen bir kuş olduğu, iyilik sembolü olduğu tasvir edilir. Bazı kültürler ismi olup cismi olmayan bu hayali kuşu tanrılaştırmışlardır. Ortak özelliği ise hedeflenen şeye ulaşmada azim, sabır ve iradeyi simgelemesidir. Mevlana da Simurg için: “Onu Hristiyanların haçında bulmaya çalıştım ama orada değildi. Hintlilerin mabedine eski pagodalara gittim, hiç birinde en ufak izine rastlayamadım. Dağları, vadileri gezdim, ne doruklarda ne de derinlerde bulabildim onu. Mekke’ye Kabe’ye gittim orada da değildi. Alimlere, filozoflara sordum, idraklerinin ötesindeydi. Derken kalbimin içine baktım... Orada öylece durmaktaydı. O bulunabilecek başka hiç bir yerde değildi.” Mevlana Celaleddin Rumi de onun eserlerinin tesiri altında kalmış, Attar aşkın yedi şehrini gezdi de biz ancak bir sokağının dönemecindeyiz, demiştir. Feridüddin Attar, eserinde kuşları konuşturarak ders vermek istemiştir. Hayvanları mecazen konuşturarak ders verme metodu 17. Yüzyıl Fransız masal yazarı La Fontaine’de de görülür. Fakat Feridüddin Attar, La Fontaine’den beşyüz yıl önce bu sanatı uygulamıştır. La Fontaine de eserlerini, Şark klasikleri konularından almıştır. Dünya kültüründe mitolojik bir hikâye olan Simurg’u güzel bir anlatımla İslâm tasavvufuna kazandıran Feridüddin Attar’a Allah rahmet eylesin.”
Bence doğru yolu buldum sanarak
Ortanın solcusu oldum bir zaman Ateşe diklenip, külde yanarak Derdin kalıcısı oldum bir zaman Beni anlamazdı beni seçenler Beni mumla arar, bensiz göçenler Benden sorulurdu beni geçenler Benlik davulcusu oldum bir zaman Bağladı yolumu felek çarpısı Düşmedi yakamdan ömür törpüsü Yıkılana kadar umut köprüsü Hayal masalcısı oldum bir zaman Bir bilenden oldum candaki canı Üzmeye kalkmadım tendeki canı Hoşnut etmek için bendeki canı Gönül alıcısı oldum bir zaman Olduğum ortama heyecan kattım Ormana yaslandım, oduna çattım Her işe adımı gönüllü attım Sevginin elçisi oldum bir zaman Ben, bende kalınca, ben beni aştım Benden ayrı geçen, günlere şaştım Gönüllü Delibal peşine düştüm Kaf Dağı yolcusu oldum bir zaman DELİBAL – Celil ÇINKIR |
Tebrikler dost şairim. Kalemin mürekkebi koyulaşmış. Derin maviliklerin rengine bürünmeye başlamış. Hadi bakalım hayırlı yolculuklar.