Diplomasi
Şu diasporanın haritası, görünmeyen kentler ,şu intihar eden kelebekler...
Şakaktan seken mermi, klor gazıyla doldurulan kuvöz, kapı eşiklerinden sızan kan... Devrilen gökdelende uyuyan kamikaze , vodvil fiyaskosu, çünkü deltalar dolusu kan kokuyorum! Medeniyetin usturasına bilek dayadım ben . Heyhat heyhat ! Beni ölmüş insanlığın küllerine boğun ve gömün. Ve içimde göndere çekilen bayrağın duygusu... Affınıza sığınırım , o gün mavi parkelerle döşediğim bir gökyüzüne titrek ellerle döktüğüm travmaydı. Kırmızı desenleri silmeye çalışırken , akşam rengine buladım mıntıkayı. Velhasıl kelam, ısrarcıyım hala ; Ölemez Rimbaud, ölemez Mayakovski, ölmez Neruda... Memleketi cennet halkı olan Hasan Sabbah’da aynı söyler. İsmet Özel yoksa, dadansıysa kapıya kış , elemlerden düğümlendiyse kalp... Erbain’in anahtarını dipsiz kuyular yutsun , girenler çile penceresinden kaçsın. Nutkumu yutmuşken şu pervasız heykel , Neden hala yakutlarla rötüş yapılır ki ? Tam zamanı şimdi; çölleri içerek, kendimden geçip galeyanına gelmenin. Ya da göz bebeklerinize birikmenin... 24 senedir bir kayboluştu , tırnaklarla kazıp vardığım yer. Bir gecedir beni misafir etmek isteyen , ah nasıl da gösterir bana toprakta ki bir kaç metrekarelik yerimi. Alın işte ! Sümbül dağı , damlalarca mağara ve de allah... Sanırım ben bütün bunları, o son gecenin uykusunda, köpek gözlerinde ki rüyada görmüştüm.. Tam şimdi sizler , İsa mesih gibi çarmıha gerilmiş vaziyetle, rüyalarınız da sabahı sökmeyi umarken, Nasıl da hayat memat meselesi olur acül varoluşunuz ! |