Meyhane Puslarında İstanbul
Yorgun başımı yasladığim tren camından
Bakarken bilinmeze uçan martiýa, Bitkin bir aşkı birakiyorum, boğazın serin sularına. Efsunlu sokaklarında geziyorum sonra, şehr-i İstanbul’un. Limanını arayan ıssız bir gemi gibiyim Her karartıyı güvenli bir liman sanan. Mor sümbül kokuları yayılırken adalardan keşmekeşliğin içine, Çingene bir kadın, Çiçekli entarisiyle kırmızı karanfili uzatıyordu nazlı sevgiliye. Aslında hayallerini satıyordu bir başkasına, Esmer tenine inat kurduğu pembe düsleriyle. Sokak çocuklarının gözlerinin hüznüne saklanmış, Düşlerinden vurulan bir kadın gibisin ey İstanbul! Kaç aşk baharından vuruldu intihar kokan sokaklarında? Ve kaç ton umut kirletildi meyhane puslarında Arabesk tenlerde nefes ararken? Çok hayatları aldın koynuna Ve çok sır gizledin yorgun surlarının kenarlarına, Gönüllü tutsaklarını çürütürken kollarında. Şimdi asırların yorgunluğunu bedenime yüklemiş gibi Tren sesine karışıyorsun aldırmadan vapurların ıslığına Bense sözcüklerimde birikmiş vuslat yorgunluğunu Bırakıyorum usulca yürek yangını dizelerime. |