ESKİ BAYRAMLAR
Nerde eski bayramlar, deyince yaşlı amca,
Anlat dedim onları, anlatıver sen bana. Önce şöyle bir baktı, yılların ötesine. Birazcık hüzün çöktü, konuşurken sesine. Ramazan’ı, Kurban’ı ayrı ayrı anlattı. Yaşıtı olanları ağlattıkça ağlattı. O zamanlar ramazan, ağustosta gelirmiş. Büyük küçük kim varsa birbirini bilirmiş. Hemen herkes orucu tutarken o sıcakta, Hem gözü, hem de gönlü olurmuş daim Hak’ta. Dilde tatlı söz varmış, yüzde ise tebessüm. Bayram geldi mi ya, fark etmezmiş hiç mevsim. Ölüyü ve diriyi unutmazmış insanlar. Ziyarete koşarmış camiden hep çıkanlar. El öpen çocukların harçlığı verilince, Çocuksu bir havada şekerler yenilince, Hal hatır sorulup da gönüller alınırmış. Dargın olan var ise bayramda barışırmış. Ramazan’ın tadını unutamadan daha, Uzaklardan gelirmiş, kurbanlıklar imdada. Kurbanın en semizi bulunup alınırmış. Hak yolunda onlara kınalar yakılırmış. Üç parçaya ayırıp kurbanlığın etini, Dağıtırmış kesenler, bozmadan niyetini. Bayramlıklar giyilip çıkıldı mı sokağa, Başlanırmış bayramda oyunlar oynanmaya. Salıncaklar uçarmış tüy gibi lunaparkta. Onların arasında olmazmış o gün fark da. Çocuk olurmuş herkes oyunları oynarken. Gençler ki saygılıymış, kanları da kaynarken. Oysa şimdi öyle mi? Dedi bizim bey amca. Bana haklısın demek düşüverdi mahcupça. Şimdi bayram geldi mi kaçılırken evlerden, Dostluğu, kardeşliği silmişiz gönüllerden. Bayramı bayram gibi yaşamalı insanlar. Ki biz de demeyelim, nerde eski bayramlar? |
Saygılarımla