Ömrümün en uzun ömrümün en kısa yoluna çıkmıştım ve ben hiç bir yolculuğu bu kadar çok sevmemiştim.
Yeni şehirler yeni yerlere adım attıkça senin eşsiz güzelliğin karşısında
Göğün bitiminde
mavi gölgeler vardı beni sarıp sarmalayan yarınlara dair, sana dair, umuda dair.
Seni her gördüğümde, göğüsümden bir 🐦 Uçuyordu
maviye bilmiyordun.
Otobüsümüz yol aldıkça
Senin o muhteşem kokunun karşısında
İsli yüreğimin silecekleri çalışmıyordu ve ben gözlerimi alamıyordum gözlerinden
İksirli bir şerbeti içer gibi yudumluyor adeta doyamıyordum
gülüşlerine
Her molada biraz daha sen oluyordum.
Ay’ın şavkı eşliğinde senin
Şen şakrak rüzgârına yenik düşüyordum
Sen bilmiyordun.
Sise yenik düşen şehrin
bulutlarını dağıttıyor narin duruşun ve yağan
yağmurda beraber yürüyor, beraber ıslanıyorduk.
İnşallah bu yol hiç bitmez, bu
yağmur hiç dinmez diye dua ediyordum.
Sen bilmiyordun.
Sabahın kaçıydı da ben
geceden kalmış bir sarhoş gibi etrafında geziniyorum pervasızca bilmiyorum.
Bildiğim
Radyoda çalan türküde, şahika sessizliğinde
Muhbir kuşları soluksuzdu.
Tüm güzelliğinden haberdar etmişti beni
Sen benim mabedim
Gizli bahçem huzur bulduğum oldun
Şimdi yalın ayak
yeşillikler içinde sana koşmak istiyorum bil’miyorsun.
A. Haluk Fidan