Ada vapuru.
biliyorum.
artık beni duyamıyorsun, artık beni göremiyorsun. artık benden çok uzaklardasın sevdiceğim. aşılmaz mesafeler aramıza girdiler. sessiz ve sensiz dünyamda şimdi, var artık sadece odama sinmiş kokun, seninle yaşanmış anılar, hatıralar. canlandı o eski günler hayalimde. dönüp bakınca yeniden maziye. saçların parlarken yaz güneşinden, seninle beraber büyük tura çıktığımız, o muhteşem hayal adasında, ilk defa tutarken elini, sım sıkı sıkmıştın avucumu. bir daha hiç bırakma der gibi. bostancı’dan bindiğimiz ada vapurunda, bir elinde darbuka inletirken denizi, hafiften çakırkeyftin, yaslanmıştın omuzuma. kör kütük sarhoş olmuştun sonra. ben taşımıştım seni iskeleye kadar. seni seviyorum diye bağırırken, utanarak elimle kapatmıştım ağzını. sonrasındaysa vapurda sarılarak, bütün yol boyunca, bırakmıştın kendini bana. bir de şimdiye bak. sen bilmiyorum nerelerde, bense dönerek tam bir deliye, bitmiş tükenmiş bir halde, saçları sakalları birbirine karışmış. bir köprünün altında ucuz şarap içerek, ölmeyi bekleyen berduşlar gibi, belki bir umut çıkar gelirsin, alır beni götürürsün diye dualar ederek, bekliyorum sonumu. bazen de tam tersine. öylesine beddua ediyorum ki sana, kötü bir kader gibi yazılmışsın bana. nereden çıktın ki benim karşıma. şu koskoca yusyuvarlak dünyada, hiç bir şeyin farkında değilsin belki ama, gerçek katilim benim sensin aslında. bu gün muhteşem bir gün. çok güzel bir gün bu gün. zaten şarabımda bitti. sana kavuşamadıktan sonra, çok erken değil, ölmek için bana. . . . ismail oral . . . |