Bir bakıma baba da evladının tanrısıydıkanımın yollarında tanrı’nın yaratıcılık damarına rast geliyorum o zamanlar büyümeye bıraktığım ne varsa ucunu çürütüp mahcupça sulanıyordu avuçlarımın aminini sürerken yüzüme vaktine geç kalmış gibi yeni üveylikler bastırıp kitabenin sayfalarına yağmur bekliyordu toprağına düştüğüm bahçıvan sonra parmaklarının ucu ucuna denk gelecek bir hamurun sırtına bıraktı tanrı beni üşüdükçe büyüyen bir geceyi islerine dolayan dumanlar erteleyip ayımı kirletiyordu gecelerimin açık kalmış pencerelerinden neyse ki sorgudan önce kulağıma üflenen makamı söyledim o yargıçlara ama azı dişimden yakaladılar beni içime azdım cümle yollarıma çağırmam bundandı sizleri yolumda kalın kalın ki yolumun yorganını ben çekeyim üstüme zeval görmesin gözlerinizdeki endişe zihnin hatlarına dolanmış bir şiirin eşiğinde unutulmuş kadar sakinim buruşturulup kapı aralığını yol édip gelen soğukluğun ağzına sıkıştırmış tanrım beni sizi üşümem bundandı okunmadan buruşturulmuş bir mecmua gibiyim kurutulmaya bırakılmış mürekkebin yanığı var sözlerimde hiç unutmam iki bakraç deniz dökmüştü tanrım gözlerine süleymanın maviye düşkünlüğümüzü bahşederken yetim haklarının aş’lığına imtihan diyordum zaman sıhhatsiz bir mevsim doğurdu yüzüme ve beni kuyuya bulayıp sudan atan bir his dolanıyordu rıhtımın kuraklığında hatırımın kıyılarına rast geldiğimde kulaklarımda tanrımın pabuçlarına benzer bir hikmet ayaklanıyordu diri diri kırpmaya başladığımda kıllarımı sen ne dersen de süleyman aklımı yoruyorsun suretinin olmaması ve yargılanacağın bir yargıcının olmamasını saymazsak ne çok bana benziyorsun nedenini sorgulamadan süleymanın gözlerindeki maviye düştüm bilirsin süleyman beni mavi tutar küle aşinayken bünyesi filizin damarını kesip giden bahçıvan yanım kanıyor ben şöyle biraz uzanayım istersen sen anlat bana maviyi külden önceki makamını atından inen sanıklarımı sen anlat bana süleyman daha iftara çok var Ş i m o Sinan şeker (Eskimdekizamana) |