İbrâhim amcaZAMAN Bir adam düşününki; bu hem yaşlı, hem zayıf, hem hastalıklı gibi cigara öksürüklerinden dirilip te dirilsin, amma bir gün de sahiden ölsün. Bir koridor düşünün şimdi de yine bir zahmet; küçük olduğunuzdan Bizans surları kadar yüksek, ayakyolu kadar uzun. Bir avluya çıktı bu yol sonra, geniş toprak bir avlu. Detayları yetmişli yılların dekorlarına sonuna kadar uygundur, ama gerçektir de. Altı odun, üstü kara kazan, kazanda su. Bal kabağından bir sürahi suda batmadan yüzüyor. Ölüler böyle yıkanırlarmış. Babam çok severdi İbrahim amcayı. Dede derdik ona. İlk karısı ölmüş bu ikincisiymiş. Bir sürü kedisi vardı şimdikinin, ağzında birkaç ta altın dişi. Gülmeye görsün bir hele ki komik olsun mu korkunç mu anlaşılır değil. Sesi nikotinden torba gibi büzülmüş sonra o naylon ateşe verilmiş en sonunda da kap kara kalmış. O üflüyor, altın dişleri kap kara yitik diş havuzundan parlıyor, üstüne çirkin çirkin seslerle salya saçarak gülüyor. Cenazede sessiz olunmalı, bir matem duyumsanmalı ki bu kitabında okunsun. Babam severdi İbrahim amcayı, İbrahim dede de polisleri severmiş, en çok da babamı. Ben onu o sıralar ilk insan zannederdim, değilmiş. İbrahim dedenin de, ilk karısının da, kedili altın dişlinin de çocukları olmamış. Mozaik tabanlı evleri geniş mi genişti. Altı simit fırını olduğundan kediler de sıcağı sever ya, çocuğu olmayanlar kedileri evlat edinirlermiş. İbrahim dedeyi mi, yoksam çirkin sesli ikinciyi mi anlatayım derken hepsi öldü. Ne kediler kaldı geride ne de tabanı mozaikten evleri. En çok da simitçi fırınına üzülürüm. Yerine şimdilerde yükselen beş katlı bina demode binalardan olmuş çıkmış bile; ne asansörü vardır ne de petekli doğal gazı. Onu da yıkarlarsa; iki kuşaktan kediler damsızdır demektir. Ah zaman ah, ne iyi insanlar yaşamış da göçmüş gitmiş üzerinden. Kara kazana atmışsın bizi de odunların hepten kuru… |
ÜÇ AYLARINI VE MUBAREK KANDİLİNİ KUTLARIM...
............................................ Sayğı ve selamlar.