Ağlayan Adam Bu
bir tren kalkıyor
karlı bir sabaha, hüzünlüyüm ayrılık var, bir hasret var bu kaçıncı gidiş günaha... bir sıcak çay özleminde özledim seni şimdiden gönlüme ateşin düştü buğulu gözlerin neminden soldu çiçeklerim birer birer hasretin doruklarında karların eridi bu günahları mı kim verdi ? ah! ah ! bilmez miyim sevenim ruhuma açan hasretin çiçekleri bekledim senden benden nefesleri doğsun artık doğsun ömrümün güneşi bak şimdi trende kalkıyor sevdana ömürler geçiyor bir lale, bir sümbül de seni bekliyor dağlarım da üşümüş gelincikler boyun büküyor kardelen yürekli ela gözlü bir maral ah! ah! diyor... bir çay dedikte içimiz ısındı deli bir sevda, canımıza kanımıza girdi aşkın çölünde Leyla ! Leyla ! dedirdi bilse şu garip dünyama neler neler verdi Yusuf kuyuda çile gördü Züleyha hasedinden parmak kesti her canım kesik yedi gördünüz halimi ah ! ah ! dedi ince belli bir bardakta izleri gönlüme vuran kavak yelleri kim sildi ? aşk; üşümez dert yürümez yüreğimde ateş görülmez alev köze sarılmış kül sakın ha sakın üflenmez yükselen bir bayrak gibi karda gurur veren kardelen gibi bir daha aşkın zirveden inmez... üşüdüm, üşüdüm bende aşk ateşinin derdi bu bir iki damla yaş bu beni bana sorma artık ağlayan adam bu... 17/02/2020 |
Şiirinizle adaş çalışmamı hatırladım;
Ağlayan Adam
………‘’Değmen benim gamlı yaslı gönlüme
……… Ben bir selvi boylu yardan ayrıldım
……… Evvel bağban idim dostun bağında
……… Talan vurdu ayva nardan ayrıldım’’
Ağlayasım gelmiş; Ağladım demin…
*
Saçlarıma ayaz değdi, gri bir dona seğirtti gün.
Başım, omuzlarıma ağır geldi, öne eğildi…
Gözyaşlarım, yerçekimine yenildi!
Ben ‘bana’ sağırım bugün…
Fondaki türkü, ruhumdaki ülkü, tondaki renk…
Düştüğüm şu cendere, içinde olduğum hal ve bu ahval…
Akortsuz çalınan çenk…
Zebaniler… Cehenneme açılan pencere!
Varlığımla ettiğim cenk…
Uygundu zemin… Denk düştü her şey…
Ağladım demin…
Ağladım… Yemin…
Antakya, 05 Mart 2018