HAYDİ TOPARLAN, GİDİYORUZ...
Sevdanız öksüz, ruhunuz yetim kalmasın,
Davranın, toparlanın, düşün Mekke yollarına.. Hem öyle bir gidin ki; Dualarınızı ekmek kırıntıları gibi arkanıza döke döke gidin. Arkanızdan dualarınızı melekler bir bir toplasın. Rabbimin kutsal kıldığı Mekke’ye giderken, çölün kum tanelerini serper gibi, tövbelerinizi serpe serpe gidin. Ebu Kubeys dağından yankılanan İbrahimi davetle gidin. Hani; “İnsanları Hacca davet et!” diyen Rabbimize ;”Yâ Rabbî, kim var, beni kim duyar, sesim bütün insanlara nasıl ulaşır?" diye soran İbrahim atamıza; " O ses kıyamete kadar duyulacak , bak biz duyduk ta geldik" diye, Rabbimizin sesi duyurduğuna şahitliğe gidin. Rahmet Peygamberi’nin Safa tepesinden insanları uyaran hakka davet haykırışını duymuş gibi gidin Mekke’ye. Safa tepesine gelenlerden; “–Hay eli kuruyası! Bizi buraya bunun için mi çağırdın?” diyen Ebu Leheb’e inat ; “İyi ki çağırdın, haklısın Ya Rasulallah, ölümüne yanındayız” diyecekmiş gibi, Ebu Leheb’in yüzüne Tebbet suresini okuyacakmış gibi gidin. Giderken de unutmayın! Hacer annemizin tevekkülüyle, İsmail aleyhisselamın teslimiyetiyle yürürken, Yakup aleyhisselamın, Yusufunu özlediği gibi Mekke’yi özleye özleye gidin. Ammar bin Yasir’in göklere çıkan feryadına , acısına ortak olmaya gelmiş gibi, Ammar bin Yasir’e sarılacakmış gibi gidin. Öyle bir kararlılıkla gidin ve arkanızda bıraktığınız dünyanızı öyle bir tepeleyin ki , Sizi görenler; bütün dünya zenginliğini, hatta anasını babasını dahi Allah ve Rasulü için terkeden Mus’ab bin Umeyr’in aşkında, kararlığında görsünler. Sokak sokak, kucak kucak serin yüreklerden topladığınız serin selamları öyle bir serpin ki Mekke sokaklarına; kızgın kumlara yatırılan Bilal’e serinlik olsun Vardığınızda öyle bir selam verin ki Mekke’ye; çağımızdan kutlu çağlarına ulaşan selamlarla biz kardeşlerinden haberdar olsun, yıldızlaşan kahraman sahabeler. İşte bu umutla , bu duayla , bu inançla nefes nefes gidin. Ya Rasulallah; "Kardeşlerimi çok özledim, onları görmeyi ne çok isterdim. Onları havzı kevserimin başında karşılayacağım." demiştin ya; Sen ümmetine düşkün ve sevdalıydın . Bize olan sevdan gibi Mekke’ye de sevdalıydın, Senin sevdalı olduğun Mekke’ye biz de sevdalıyız Ya Rasulallah. Bu sevdalı olduğun şehirden çıkarılmak istendiğinde Hicret ederken buğulu gözlerle Mekke’ye bakıp, yüreği Mekke olanların yüreğini kanatacak şu sözleri söylemiştin: "Vallahi! Sen Allah’ın en hayırlı beldesi, Allah’a en sevgili topraksın. Eğer senden ayrılmak zorunda bırakılmasaydım, senden ayrılmazdım.” Şimdi biz , bu sözlerin acısını bastırmaya geleceğiz. Peşine düşen müşriklerden Seni korumak için Rabbimin sebep kıldığı Sevr mağarasına ve kapısını ören örümceğe, yumurtlayan güvercine teşekküre gideceğiz Ya Rasülallah. Ashabın da senin gibi sevdalıydı Mekke’ye. Her türlü işkenceye rağmen; huzur diye ciğerlerine nefes gibi çektikleri topraktı, vatandı Mekke. Hicretle Mekke’ye veda ettikten sonra hastalanan Hz. Ebu Bekir’lerin, Amir b. Füheyre’lerin, Bilal’lerin vardı ve Mekke’nin izhir otlarının mis kokuları burunlarında tütüyor, Mecenne suyunun serinliğini hayallerinde hissediyorlardı. Bu hayal, yüreklerinin ateşlerini söndürüyor gibi olsa da; gözlerinin önüne Şâme ve Tafil tepelerinden Mekke’nin seyir manzaraları gelince yürekler yeniden tutuşuyordu. Siz de yüreğinizi yakıpta öyle gidin Mekke’ye. Ve öylesine bir gidin ki; Oku emri gelmeden önce Allah’ın Rasulü Sallallahu aleyhi ve sellemin " bu toplumun hali ne olacak" diye kaygı duyup Nur dağından Mekke’yi izlediği gibi siz de izleyin Mekke’yi. İzlerken; " bu toplumun hali ve bizim halimiz ne olacak?" Diye sorarak, düşünerek, utanarak ve dua ederek izleyin. Ve hayalini kurun; Nur dağının eteklerinde alemlerin efendisine azık getiren , malını mülkünü , tüm zenginliğini Allah yolunda tüketen ve yine alemlerin efendisine dağ gibi arka duran anamızı, Hatice annemizi hayal edin, ve hayalinizde vahiy getiren Cebrail meleğinin Allahın Rasülüne , Hazret-i Hatice’nin elinde bir kap yemekle gelmekte olduğunu söylerken devamında; “–Hatice yanına geldiği zaman, ona Rabbinden ve benden selâm söyle! Onu, Cennet’te inciden yapılmış bir sarayla müjdele! Orada ne gürültü vardır ne de yorgunluk var.” diye söylediği müjdeleri siz de duyuyor ve şahit oluyormuş gibi Mekke’de Nur dağına, Hıra mağarasına çıkın… sonrasında inin oradan. Hudeybiye anlaşmasından sonra aşkla özlemle ilk umreye alemlerin efendisi öncülüğünde Kabe’ye koşarcasına giden ashap gibi siz de koşarcasına, coşarak gidin. Nice peygamberlerin ve alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberin bastığı yerlere siz de basın. Ayaklarınız, ayaklarının gölgesine değsin. Peygamberimiz Sallallahu aleyhi ve sellemin "Benim ashabım gökteki yıldızlar gibidir" dediği yıldızların arasında yıldızlarla beraber siz de tavaf yapın. Mültezem’e yapışarak hüngür hüngür ağlayan sevgililer sevgilisi gibi Yüce Dostumuz Allah’a içli içli ağlayın. Ağlarken Safa ve Merve tepeleri arasında bebeği İsmail için telaşlanan koca yürekli , ana yürekli Hacer annemize yönelin. Yapayalnız ıssız çölde kendilerini bebeğiyle bırakıp giden eşi İbrahim aleyhisselama " Madem ki bunu sana Allah emretti, Allah’ın emri başım üzerinedir, var git sen işine bak, Allah bize yeter." diyecek kadar tevekkülün nasıl olduğunu bize gösteren Hacer annemizin analık çabalarını Safa ve Merve arasında say yaparken hissedin. Hem gitmişken iki yeşil direk arasında öyle bir heybetle yürüyün ki, heybetinizle yeri titretin. Hudeybiye sonrasında Müslümanlar umre için geldiklerinde müşrikler şehri terk edip dağa çıkarak Müslümanları o noktadan izlemişlerdi. Bunu bilen Alemlerin Sultanının müşriklere karşı güçlü görünmek için sahabelerine söylediği "heybetli yürüyün" sözünü sanki size de söylediğini düşünerek yürüyün. Hissiyatınızla; " Çağımdan çağına yetiştim , Sana arka olmaya geldim, kavganda ben de varım Ya Rasulallah, yettim Ya Rasulallah, dercesine devleşerek yürüyün. Hz. Adem atamız ile Hz. Havva validemizin buluştuğu yerde buluşmaya yani Arafat’a da gidin. Gidin ve veda hutbesini iliklerinizde hissederek, sanki okunurken oradaymışsınız gibi dinleyin. Rasülün sözlerini, kalabalıktan kalabalığa tekrar ederek duyuranlar gibi , siz de dünyanın kalabalığına tekrar edecekmiş gibi bir kayanın üstüne çıkın, çıkın ve haykırın, kibirden kuleler kuranların kulelerini yıkarcasına, insanlara zulmeden zalimlerin zulümlerini suratlarına çarparcasına Rasülün sözünü haykırmaya gidin.. Gidin ve deyin ki; “Ey insanlar! Rabbiniz birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem’den, Adem de topraktandır. Arabın Arap olmayana, beyazın siyaha üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır.” Deyin Sabahlayın, ağlayın, af dileyin.. Affınızdan şüphe duymadan “ömrümün fırsatı Arafat” deyin de gidin. Gidin.. ne olur gidin.. Hem de bir an önce, geç kalmadan gidin.. Ümmetin bugünkü haline, ışıksız kalmış gecesine, dua kandilleri yakın da gidin. Ama bunun evvelinde; candan, yürekten Allah’tan Mekke’ye gitmeyi isteyin. Eğer nasip ederse Mevla.. Hiç durmayın! Hemen gidin.. Haydi toparlan!.. Gidiyoruz... Mekke’ye gidiyoruz diye sevinerek gidin. Bilin ki; Mekke nefestir, Mekke ekmektir, Mekke su.. Gidin… Gidin… Ne olur gidin. |
Lakin oldukca anlamlıydı.
Yüreğine sağlık.
Selâm ve dua ile