ANTAKYA'DA ZAMAN
I.
Akdeniz’in incisi, şehrengizler güzeli Cadde ve sokakların maneviyat bezeli Seni düşünedurdum kapayıp gözlerimi Dününü dünüm saydım, iz ettim izlerini Gözlerimi açınca seni gördüm ey şehir! Zamanın yatağından aktı gümüş bir nehir Çözülmeyen sırlara gebesin sen ay yüzlüm Çınlayan kulaklara küpesin sen ay yüzlüm Sevgiyi yüreklere, nefreti suya yazdın Renkler içerisinde sütten daha beyazdın Toprağında saklıdır insanlığın mirası Yüreği aydınlatır hoşgörünün çırası O/nurla karşı durdun düşmanların cevrine Tarihin uzanıyor Cilalı Taş Devri’ne Mâzini bilmeyene seni anlatmak zordur Hasretin yanardağdır, avuç içinde kordur Güneşin yangınını seyrederken camlarda... Mor ufuklar tutuşur turuncu akşamlarda Bayrağıma renk veren alların var Antakya!... Peteklerden süzülen balların var Antakya!... II. Heybetli tarihinden geçmiş nice asırlar Dünden bugüne kalmış kâşaneler, kasırlar Buram buram bir tarih yatmakta toprağında Köklerin imzası var, çınarın yaprağında Kadim medeniyetin aydınlık beşiğisin Hakikatin durağı, mukaddes eşiğisin Seccademe düşerken kubbelerin gölgesi... Çan sesine karışır lâhûtî ezan sesi Çağları aşıp geldin, dünden daha dirisin Ey hakikatin dili, sen sözünün erisin! Çelik iradelisin, hiç bükülmez bileğin Sevgi ve muhabbettir, kardeşliktir dileğin Hakk’a nazar edenin gözlerinin ferisin Hakikat ordusunda muzaffer bir çerisin Baharların yanında nice hazanlar gördün Şerefli destanını kanla yazanlar gördün Aşk kokan şehirlerin sen oldun imamesi Teğet geçmiştir seni hayatın hengâmesi Turunçlarla süslenmiş dalların var Antakya!... Gerçeği kıskandıran falların var Antakya!... III. Hüseynî makamında içli bir türküsün sen Kızılelma misali efsûnkâr ülküsün sen Başın göklere değer, aşkın timsali şehir!… Dik ve diri durursun, elif misali şehir!... Kardeşlikte, dostlukta yarışır Ulu Cami Havrayla, kiliseyle barışır Ulu Cami Her gece dolunaya dökersin sırlarını Zaman perdelemiştir kadim asırlarını Müminle dolup taşan camilerin var senin Ateşten gömlek giyen hâmilerin var senin Efsûnlu güzelliğin eşsiz tablolar gibi Kutlu Neccar Camii zarif biblolar gibi Ay adını sayıklar, bulutlar tanır seni Seher vakti görenler, bir peri sanır seni Mukaddes şehirlerden Kudüs’ün kardeşisin Tarık Bin Ziyad’a dost, Endülüs’ün eşisin Seni anlatmak zordur kentler kraliçesi Gönüllerdedir yerin, âşık sana nicesi Yolcuya geçit vermez bellerin var Antakya!... Anlaşılması müşkül hâllerin var Antakya!... IV. Hayatımın öznesi, sol yanımda atansın Çağları aşıp gelen mukaddes bir vatansın Senden ayrı kalınca yüreğime gam düşer Gözümde canlanırsın, efkârıma dem düşer Yatağından akarken o billur zaman nehri Her gün kıyama durur tüm zamanların şehri Asi Nehri geçtiği yere bereket katar Kalenin burçlarında zamanın nabzı atar Nereye nazar etsem orada gördüğümsün Çözmek müşküldür seni, çetin bir kördüğümsün Sen haykırdın mazlumun sustuğu zamanlarda Meydandaydın hainin pustuğu zamanlarda Bir yangının külünden anka gibi doğdun sen Zifiri karanlığı ışığınla boğdun sen Rüzgârınla dağıttın o kara bulutları Mütebessim çehrenle yeşerttin umutları Gurbet türkülerinde yanık bir ezgisin sen Alnımıza çizilmiş derin bir çizgisin sen Türkülere can veren tellerin var Antakya!... Hakikate uzanan ellerin var Antakya!... V. Habib-i Neccar ile çağları aşarsın sen Nice medeniyetle kardeşçe yaşarsın sen Yarınlara umutla bakarken Altınözü... Samandağ içten söyler söylenecek son sözü Erzin, Hassa, Payas’la cenneti andırırsın Uzağına düşeni hasretle yandırırsın Girift bir bilmecedir İskenderun’da zaman Amanos Dağları’nda hiç eksik olmaz duman Düşmana ilk kurşunu yiğitçe sıkmış Dörtyol Hıyanet sarmalından nicedir bıkmış Dörtyol Gözü pektir Reyhanlı, hududu bekler durur Kırıkhan’dan güç alır, Kumlu emekler durur Defne, Arsuz cömerttir; kucak açar gelene İskenderun müşfiktir, el uzatır Belen’e Yalnızlığa mahkûmdur Yayladağı ilçesi Antakya bir tarihtir, som altının külçesi Başını taştan taşa vurup da akar Asi Türkmen’in balasına ağıtlar yakar Asi Yâr beline dolanan kolların var Antakya!... Hakikate götüren yolların var Antakya!... VI. Ülkemin gözbebeği, bu kalp seninle atar Hayallerin bitimsiz, yüreğin vatan kadar Zamanın kadehinden içtiğim sensin ey can! Şehirlerden bir/inci seçtiğim sensin ey can! Ey hüzün sarmaşığı, derde derman sendedir! Sen Leylâ’sın ben Mecnûn, aşka ferman sendedir! Seninle tamam olur cümle noksanlarımız Can fanusunda şule şeref ve şanlarımız Senden ayrı düşenin kirpiğinde nem vardır Sana sevdalananın yüreğinde gem vardır Melâl ırmaklarında inşirahsın sevgili! Yüreği alev ateş yakan âhsın sevgili! Karanlık gecelerde yıldız oldun hilâle Kırdın zincirlerini, başkaldırdın muhâle Nabzımız sende atar, bu toprağa aitsin Afrin’de yiğitlerin destanına şahitsin Soframda kuru soğan; ekmeğim, aşım benim Hasretin gözesidir, gözümde yaşım benim Temmuzun sıcağında yellerin var Antakya!... Gözlerden akıp giden sellerin var Antakya!... VII. Bir ekene bin verir bahçelerin, bağların Bulutlarla söyleşir, heybetlidir dağların Ruha inşirah verir minarelerden ezan Can mülkü yağmalanır, kurulur bir gün mizan Zifiri gecelere düşen mavi ışıksın Göklerde dalgalanan ay yıldıza âşıksın İlâhî bir nakkaşın elinden çıkmışsın sen Aşmışsın engelleri, bendini yıkmışsın sen Yârden geçilse bile geçilmez Antakya’dan Gayri ölümden başka göçülmez Antakya’dan Nice farklı kültürü bir paydada topladın Gönülleri muhabbet iksiriyle kapladın Üzerinde bir tarih yatmaktadır ey şehir!... Yürekler hasretinle atmaktadır ey şehir!... Cennetten bir köşesin, diyarısın dostluğun Zümrüt ü anka’sın sen, şiarısın dostluğun Mâziden istikbâle yaşıyorsun gönlünce Kardeşlik havasını soluyorsun ömrünce Birbirinden hoş, zarif illerin var Antakya!... Kem sözlere kapalı dillerin var Antakya!... VIII. Hititlerden Persler’e ne uygarlıklar gördün Barışın hırkasını sevgi ipiyle ördün Yüzün güleçtir senin, gün gibi sıcaksın sen Annenin evlâdına açtığı kucaksın sen Tarihin yorgun kalbi kadim müze(n)de atar Mübarek toprağında Habib-i Neccar yatar Bu hakiki Hakk dostu, hayata nizam verdi O ki kutlu şehadet mertebesine erdi Ölümüyle bu fâni hayata anlam kattı Her dem yeniden doğdu, ölümsüzlüğü tattı Karye halkını Hakk’a davet eden erendi Hakk’ı ve hakikati kalp gözüyle görendi Azları çok eyledi, onunla çoğaldık biz Şifâyâb oldu gönül, çok şükür sağaldık biz Hak nazardan korusun, şiş batsın kem gözlere Mevlâ’nın armağanı, bir lütufsun bizlere Ey huzurun diyarı, candan öte cansın sen! Zifiri karanlığı aydınlatan tansın sen Bahçeleri süsleyen güllerin var Antakya!... Anka misalisin sen, küllerin var Antakya!... M. NİHAT MALKOÇ |
Güzel bir şiirdi, beğeniyle okudum. Şairimi KUTLUYORUM. Nice güzel şiirlere...