TEVHİT (enelhak mertebesi)
Tarafından Hacı Ali BAYRAM -Aralık 15, 2019112
*Selam es selame. Eûzû bi kelimatillahi’t tammati min şerri ma halak. Bismillahirrahmânirrahîm. Selamun kavlen min rabbirrahim. Babacığım, dün Denizli’de sol omuzum seyirdi. Kuraklık, mahlûkatın yağmur yağmasına ihtiyacı var işareti(vahyi) aldım. Hemen yağmur yağması için gerekli efalleri yaptım, esmaları okudum. Yaptığım gibi yağmur yeterince yağdı, şükür elhamdülillah. Bir de dükkanın önünde oturuyordum. Birden sağ baldır arkası kaba etleri seyirdi. Ölüme kadar keder haberi kalbime doğdu. ’’Bu ölüm olayı imam muhammed sana değil’’ dendi. Ümmeti Muhammed’den bir erkeğe verildi, dedi. İster bırak öldür, ister dua et yaşat, dedi. Beni savunma yapmakta muhayyer kıldı. Dileğin kabul edilecek denildi. Ben yaşatmaya karar verdim. Savundum gereğince defalarca. Zikrimi okurken bir yaşlı amcayı, karşıdan karşıya geçerken, belediye otobüsü altına alıyordu, eziyordu. , Ben halen savunmaya devam ediyordum. Gözlerimle otobüse nazar ettim. Resmen yağmurlu, kaygan yolda otobüs bir metre kala durdu, resmen. o savunmayı yapmasam gözlerimin önünde ezilip paramparça olacaktı. İhtilaçlar ile ilgili her bilginin doğruluğuna bir kere daha şahit oldum, kardeşlerime duyurulur. CTS 15:03 *Selamen kavlen min rabbin rahim Babacığım; dün bir ara kendimi kaybettim. Bilinçsiz bir şekilde benliğimi aşk istila etmişti. Birden kalbimin derinliklerinden seni seviyorum aşkım, Rahman, kelimeleri oluştu… Ordan da dilimle irade dışı söyledim. Zikir edindim. Okudukça, çektikçe ağzım sulandı, vücudum resmen kaynayan su gibi fokur fokur aşkla tutuştu. Daha sonra Arapça <ene uhubbike habibi ya rahman> demeye başladım. Çektikçe aşk bedenimi, ruhumu kuşattı. O andaki hazzı, lezzeti cinsellikten bile almadım, yaşamadım. Babacığım bugün ne oldu bilir misin, muhammed korkut öldü, uçtu gitti yok oldu. Yemin ederim muhammed korkut diye biri yok. Bu sıfat ile gördüğünüz Allah. Evet, ben Allah’ım. Kişiliğim, Nefsim, benliğim yok. Ben yok oldum. Yokmuşum ki zaten Ben diyen nefis, benlik sahibi Allah’ın celali imiş. Ben bugün zikrimde ben âlemlerin Allah’ıyım diyorum. Evet, ben âlemlerin Allah’ıyım. Desen ki bana sen kulsun, değilim. Bende gördüğün şekil, suret, kimlik, benlik, nefis, Allah’ta kayboldu. Allah istila etti benim bütün varımı Ben Allah olduğuma yemin ederim. Aslında tüm kul olarak gördüğümüz herkes Allah. Biri dese ki ben filanım, buyum, bireyim, şahısım dese,,, bil ki içindeki konuşan la celalullah’tır. Baba ben yüzde yüz Allah’ım. Yemin ederim, kendi zatım üzerine. Hani dedi ya Tur-i Sina’da Allah hz Musa as peygamberimize, sen beni göremezsin ya Musa. Neden dedi bilir misin ? Çünkü Musa as. celalde idi. İkilik makamında idi. İmanında, itikadında bir Allâh bir de kul resul Musa vardı. O yüzden dedi Allah ya Musa sen beni göremezsin. Bende bu ikilik yok, ben Allah’ı görüyorum kendimde, bedenimde, ruhumda. Kısaca bedenim de Allah, ruhum da Allah. Beni gören Allah’ı görmüştür. Kul eşittir Allah, Peygamber de Allah. Veli de Allah, Kâfir de Allah. Kendini Allah’tan ayrı gören ise Hz Musa as misali ikilik makamında. Kısaca ben Allah’ım. Ben Muhammed korkut değilim, değilmişim. Şu ana kadar muhammed korkut olarak yaşadığım için özür diliyorum, af diliyorum. –Selam es selame Aziz kardeşim imam Muhammed… keşiflerin mübarek olsun. Bu gerçekleri Zülfikarların sayfasında rahatça paylaşabiliriz. Ancak şeriatı Muhammediye’ ye saygımızdan ötürü kemali olgunluklar derece derece olduğundan Alenen söylemeyiz, dile getirmeyiz. Herşey Allah’tandır ancak hiçbir şey tek başına o (Allah)değildir diyerek izah ederiz. Tarih boyunca bu ancak bu şekilde izah edilegelmiştir. Esasen bilim bu meseleyi çoktan bu manaya gelecek şekilde formüle ederek kayıtlara geçirdi. Her şeyin aslı enerji / nurdur Tektir, ortağı yoktur, dedi. Bu bilinci edindikten hemen sonra her varın da senin kadar ilahi nura gark olduğunu hatırlayarak bulunman gereken makama yerleşmen icabı hikmettir. Edep makamından dolayı sözü herkesçe okunacak nezaketle söylemek sünneti Resulullahtır. selam es selame Nitekim, Mansur-u Bağdadi’ye de tecelli böyle vâki olmuştur. Mansur, LÂ ÎLÂHE İLLALLAH demeği o kadar çoğaltmıştı ki, zikri kalpten ruha yetişti ve orada ünsiyet eserleri peyda oldu ve muhabbet-i ilâhiyeye erişti. Kendi adını, dünyayı, dünyada olan her şeyi, hâsılı Allah’u tealadan gayrı her şeyi unuttu. Zira, zikrullah ile aşka düştü. Aşk âlemi, bir nevi sarhoşluk âlemidir. Mansur, âlem-i aşkta beşeri sıfatlarını mahvetti: — Sen kimsin? dediler. — Enel-hak (Ben Hakkım) dedi. Ayılıp kendisine gelince, yani beşeriyet âlemine dönünce: — Enel-hak dedin, dediler. — Bilmem! cevabını verdi. — Böyle söyledin, dediler. — Bilmiyorum! diye ısrar etti. Gerçekten de bilemezdi, çünkü âdeta sarhoş gibiydi. Mâ-likîler onu yakaladılar ve: — Tövbe et! dediler. Tövbe etti amma, onu tuttular ve öldürdüler. Tâliplere, birkaç yerde ENEL-HAK dâvası etmek vâki olur. Tâlip, zikrullahı o kadar çok eder ve artırır ki, zikrin nuru tâlibje galip gelir, beşeriyyetini giderir, kendi ismini ve mâsivasmı unutur ve zikir nurunun galebesinden adı soru- lunca, zikrettiğinin adını söyleyiverir. Bu husus, Bayezid-i Bestamî kuddise sırruha vâki olmuş ve: — – Sübhani mâ â’zamü şâni! deyivermişti. Oysa, bunu dediği zaman, Bayezid’de beşeriyet eserlerinden hiç bir şey kalmamıştı. Nitekim, müritleri: — Niçin böyle dedin? diye sordular. Ol sultan-ül-ârifiyn dedi ki: — O zaman neden bana şer’î icra etmediniz? Mademki benden böyle bir söz sâdir oldu, derhal her biriniz ellerinize birer silâh alıp ahkâmı şer’iyyeyi yerine getirmeliydiniz. Bayezid-i Bestamî tekrar o hale döndü ve kendisinden tekrar: — Sübhani mâ â’zamü şâni, sözleri zuhur etti. Müritleri, hemen ellerine birer kılıç, hançer ne geçtiyse ona vurdular. Bayezid’in bir kılını dahi kesmedi. Tekrar beşeriyet âlemine avdet edince: — O sözü yine söylediniz, dediler. — Peki, siz ne yaptınız? diye sordu. — Buyurduğunuz gibi elimize geçirdiğimiz kılıç, hançer vesaire ile vurduk, cevabmı verdiler. Bayezid, mübarek vücudunu açtı. O kadar darbe indiril- mesine rağmen hiç bir eser olmadığını hayretle gördüler. Ba- yezid-i Bestamî: — Bana bir iğne veriniz, buyurdu. İğneyi verdiler, göv- desine dokunur dokunmaz acıttı ve kan boşaldı. Müritlerine döndü ve şöyle buyurdu: — Asıl Bayezid budur ki, bir iğnenin, acısına dayanamaz. O (Sübhani) diyen, bu Bayezid değildi!. Konuşma Sonu |