KARANLIKTAKİ ADAMŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Sene altmışlı yetmişli yıllar... Öğretmenlik yaptığım köyde, karanlık bir kulübede gizemli bir adam yaşardı.Bir zamanlar, gerçekleri yaşamış, sonra da cezaevi yılları başlamış... Ellili yıllarda, ceza evindeyken bir kaza sonucu,
bacağının birini kaybetmişti. Yalnızlık içindeki yaşamı, karanlığın girdabında ansızın kayboluncaya kadar sürüp gitti.Nerede öldüğü, bilinmiyor.Sadece kırk yıl önceki yaşam öyküsü geliverdi aklıma birden...
Tutunmuş karanlığın kuytusuna,
Zincire vurmuş düşüncelerini! Dünyasındaki esaretin Bilinmezlikleriyle sevişiyor, Geriye işlettiği zamanın Karanlık anaforunda… Ne gün ışığının vuruşunu izleye biliyor, Karanlığa açılan daracık penceresinden, Ne kendi resmini görebiliyor Geceye çizilen çerçevede, Ne de sönen yıldızların Kıyamete aktığını… Sağanak yağmurlarda bıraktı Yalancı şarkılarını yüz üstü. Terk etti yüreğini duygular! Anlamsız bakıyor gözleri Sınırı belirsiz boşluğa… Ve uyanamıyor bir türlü, Karanlığın derinliklerindeki düşlerinden… Sonra kaldırıyor başını, Yeniden çiziyor yol haritasını. Yıldızların, Gökyüzünü terk edişlerinin ardından! Şarkısını hatırlıyor birden… Kırık bir taş plak gibi Nağmeler yineleniyor dudaklarında Cızırtılı… Gözleri yuvalarından fırlamış, Küfrediyor adeta yaşanılan güne. Sonra Kayboluyor aniden, Karanlığın küçücük kuytusunda İz bırakmadan… |