Bırakılan
ben, tam bıraktığın yerden,
bıraktığın yerlerimden kalkıyorum tekrar, bütün inancımla inancımı yitiriyorum, bütün varlığımla varlığımı. bir meyvenin dalında kuruması gibi, yetişemediğim incirler gibi, kuşlara ısmarlıyor beni hayat, çekip götürmediğinden beri. haritalarda işaretlenmemiş sokaklardan geçiyorum, sokak insanlarının rüzgarı değiyor kollarıma, kollarımdan ellerime kadar akıyor gözyaşları, en çok da ellerim ağlıyor. bir kuşa takılıyor gözlerim sokağın ortasında, uçmaktan vazgeçmiş gibi kanatları, yürüyerek geçiyor çukurlardan, birisi gülüyor camdan, sesi camlardan geçiyor, paçalarıma çarpıyor kırgın gülüşü, kurtar beni dünyanın suları bitmeden. ağaçlardan kalemler yaptım, kağıtlardan gemiler, insanlara koştum insandan kaçarken, hep arka bahçeleri sevdim nedendir bilmem, belki bu yüzden, şimdi ne kadar karınca varsa akrabamdır. en çok geceleri uyanıyorsa gözler, gündüz teninde gezen bir elin yüzünden, çiğnenmiş bir yemin gibi, daima borçlu kalıyorsa insan, senin de çekiliyorsa gel-gitler şeklinde kanın, aya düşman kesilir sırtım. sırf bir sofrada karşılaşmak için, duvarı karşısına alıyorsa çatal ve bıçak, ödünç elbiseler giyip karşılıyor ise sözlerin, vaktinden önce ölmesi gerek kelebeğin, ne zaman bir ağaç görse, hayal örse ellerim, tersine sallanıyorum salıncaklarda, keşke ilkbahardan sonra kış olsa. benim balkona konan çiçeklerim olmadı mesela, ben hiç balkondan bakmadım sana, hiç balkondan seslenmedin, ben aşağıya hiç inmedim, gecelerden önce uyandım, senden önce uyudum, kahverengi çiçekler hayal ederdin gök bu kadar mavi olmasa, yan yana ama iki ayrı blok gibiydik biz aslında. sessiz kalmak nedir açıp bakmıştım bir kitaptan, bir babanın ardından, bir annenin ardından ile eşdeğerdi, yutkunamamak demekti bir şeyler haykırıyorken, ölmeden önceki yalnızlık; öldükten sonraki kalabalıktı biraz. güneş sırtımı sıvazlıyor, ışık gözlerimi kapatıyor, ellerimi cebimden çıkarıyor bir şey, aynaya bakmak dediğiniz şey kendi karşına dikilmek, ağzım yara, elim kuru, ne yapacağını bilmemek, bıraktım bir şehre tepesinden bakmayı, karıştım omuz atan kalabalıklara, sen biraz kalabalıktın, ben de oldum. üç şeritli yollardan geçtim, dallarından ayrılmış ağaçlar; yalnız uçan kuşlar gördüm, derin bir iç çektim içimdekilere, kuşları besledim olmayan ekmeklerle, en az yaşamak kadar tehlikeli bir şeymiş sevmek, ve en az ölüm kadar öldürüyormuş birini sevmek. dağların ucunda birikiyordu gökyüzü, ardımdan koşuyordu bir şehir, kaybolan bir kol saatinde duruyor zaman, kucağından atıyor beni bir kedi, bilirim üşüdün yine yaz günleri, yak gitsin elindeki kalemleri. |
Keyifle okudum, fikrinize sağlık.