KİRAZ AĞACI (4)
Dün kar yağdı
Almanya’da. Bahçemdeki Kiraz Ağacı donandı bem-beyaz soğuk bir posta -kütlesiz, hacimsiz bir nesnemiyim ben ne- su gibi, hava gibi sarıldım bu billur-kristal dosta, düşle indim derinine, yardım soğuk toprağı, vardım köküne Kiraz Ağacı. Karanlık, kap-kara sonsuzdu toprak. Taş-böcek çürümüş yaprak ’ben’ olarak, sanki dipsiz bir uzaydaydım. Işık hızıyla yarış edercesine kıvılcım gibi yıldız topluluklarına vardım, indim yer kürenin ateş-lav-kaynak merkezine, beni bekleyen dönümü tadarak -ölümü değil bak- tohumdan toprak, topraktan hava-su-ateş olarak doğayı taddım Kiraz Ağacım. Herşey erimiş burada; Gaz olmuş enerji, boyutsuz-dipsiz bir su gibi yer kürenin sonuna vardım ve orada seni andım Kiraz Ağacım. Sense şimdi yer küre üstünde -eğer bulutlu değilse hava- giymişsindir geceleri yıldız kaplamalı gök tacını başına. Gündüzleri -bulutlu olsada- güneşi giydiğin gibi, bulut üstü ışığı süzersin bana Kiraz Ağacı. Bakma sen, ben yeniden doğarım yine! Bilsen, benden uzak-benim içnde ’sen’ var, yer-doğa-uzayım diye her kışın sonu ilkbahar, Burada erimiş-lav olmuş toprak, gaz olmuş-buğulanmış hava, bak. Ben yinede su içinde! kök olarak yüklendim mi doya-doya yaşam ışığını -gece ve kışta sakladığım- yer küreyi yararak yinede sana varırım Kiraz Ağacım. |