Anılmayan Ahde
Anılmayan Ahde
Hicran yarasını sarar, belki bin kadeh bade. Bel ki de sevdaya yanar, güle şakıyan bülbül. Vuslat şarkısını arar, dudağımda ki bade. Bel ki sarhoşluğumu anar, bülbüle gonca gül... Ezeli ruhumda bir aşk, bir aşk ki; köz gibi yanar. Külünü üflesen, yeniden bin kez, yüreğimi kor yapar. İzbeler de hayale daldığım an, güneş karanlığıma dalar. Şimdi düşümde bir salıncak, sallanırken yedi iklim sol yanım ağlar. Kalbimi kanatıyor, unutulup bir kez bile, anılmayan ahde. Oysa ’bir kahvenin kırk yıl hatırı var,’ derlerdi. Yalan mıydı, o güzelim yılları unutup, tutulmayan ahde? Izdırap, gözlerime sürme gibi çekilirken, yarasalar kan beklerlerdi. Bir gün olsun, pes etseydim eğer, gözlerimden kan damlayan bedenime, Dehlizlere sakladığım ruhuma, durmadan kanayan yarama, Hayallerimin umut çiçeklerine, rüyalarımın güzel tuvaline, Yarasalar, akbabalar tüm benliğime, hiç acımadan tünek yaparlardı. Şöyle bin, bir kadeh kırsam, gönlüme telsiz akort tuttursam, Burası dertliler meyhanesi diye diye, naralar atsam! Kim..! Susturabilir ki ; içim de ki; çığlık olmuş, fırtınayı bağırsam? Tek istediğim, ağlarken bir omuza başımı usulca yaslasam... Yaslasam da gamlı gönlüme, bir vefalı yürekte huzur bulsam. Suç benim mi, hicran narında yanarak yaşayan kulsam? Suç benim mi, beni anlayan bir fedakar kul bulamamışsam? Kaderimin yalnızlar rıhtımında, ne güzel olurdu, kederlerimi kussam... Bilgehan Emirşanoğlu |
Kalemin susmasın
_________________________________Selamlar