BİR 'K' VARDI...Boyacıköy sırtlarında, salaş bir kırkahvesinde, can çekişen bir sonbahar güneşi altında ve inceden esen bir Boğaziçi rüzgârı eşliğinde, topal bir tahta masa üzerinde titreyip duran bir bardak çayla paylaştım sensizliği; öyle zor gitti ki, bilsen... Kâh yalnızlığımı hissedip karamsar düşlere daldım, kâh ürperiverdim üşümüşcesine... Oysa, bu rüzgâr, sadece senin saçlarını uçuştururdu hafiften, beni hiç üşütmezdi ve bu güneş, daha bir parlak ışırdı seninle beraberken. ..........Neden yoksun ki? .... BİR ’K’ VARDI İstanbul, yine seviştiğimiz günlerdeki gibi, biliyorum, Güneşin rengindeki hüzün, benim kuruntum. Bana öyle geliyor, yoksa neden ağlasın Sabah akşam beraber gülüştüğümüz kuşlar? .. Ben, ömrümün en güzel baharını yitirdim, Sen, yeryüzündeki sevgilerin en umutlusunu. Bir yol vardı; elele koşardık, Bir ağaç vardı; her derdimizden anlar, Bir yer vardı; karanlık mı karanlık, Koca şehrin ortasında biz bize kalırdık... Sana ’Neden gittin? ’ diyebilirim; Gitmek benim hakkımdı biliyorsun Ama ben gitmemeliydim; Sen, ’şiir yazamam’ diyorsun... Bakma böyle şeyler karaladığıma, Sevmekten falan değil bu lâflar. İstanbul’u sorarsan; eski hamam, eski tas, Beni sorarsan... Sorabilir misin ki? ... Güvertede yıldızları seyrediyorum... Her gece, bilsen kaç posta sokağından geçiyorum. ..........İnanma sakın, geçemem; Geçememeye mahkûm edildim. Bilmem, bilir misin, ’utanmak’ derler; Benimki, kendi kendimden, Seninki, bütün bu şehirden olsa gerek... Güvertede yıldızları seyrediyorum... Denizlerin dibine adını yazdım. Adını yazdığım kuru değnekten Aklıma ne geldi, bilir misin? ; Ada’da sana kopardığım bahar açmış badem dalı... Bütün bademlere, bütün baharlara ve sana Lânet mi bilmem, birşey geldi aklıma. Dibine adını yazdığım denizlerin üstüne Katran gibi döktüm lânetimi, Üstüne adını yazdım... Sahil görünmez oldu artık, Nereye baksam,o katranlanmış deniz. Her soluğumda,katran kokusuyla karışık -Utanıyorum taşımaya- sevginden bir iz... Neden böyle öldüresiye dikleşti yokuşlar? İstanbul, yine seviştiğimiz günlerdeki gibi, biliyorum, Güneşin rengindeki hüzün benim kuruntum. Bana öyle geliyor, yoksa neden ağlasın Sabah akşam beraber gülüştüğümüz kuşlar? ... (1962) Ünal Beşkese |