SUS-PUSaz gidip uz gidip yüzü tırnaklanmış toprağı öpüyorum gece yarısı uyanıp su filizleniyor düşümün saçaklarında beyhude kuşlarla dağıtıyorum aşka yazdığım şiirleri kör kentleri eşkıya uykuları basınca şakağıma dayanmış bir unutuş ellerindeki uçurumu siliyor bakışlarıma ekmeğin buğusunu çalıyor rüzgâr şarabın tadını kadeh ay ışığından gözükmüyor gece kıvrılıp ayak izime yatıyor zaman anlamadım hâlâ susmak makamı hangi notaların sırtında geçiyor aklımdan de hele ustam bu gümüş saplı hançerin derin yarasına kim dikmiş akşam sefalarını kim sulamış sancılı dualarıyla nasıl büyümüş gözbebeklerimde hüzne kundaklanmış bir yaşam dalgakıranları yutup denizfenerlerini yıkan sözcükler oturup şiirimin denizlerini içiyorlar sahra tohumlarını tenime ekerek çekinmeden kirpiklerimin ucunda açan bir kıyamet çiçeği gecenin döşüne saplıyor kendini aşkın sırrını umuda gizleyerek 19 ekim 18 ali rıfat arku istanbul |