İSTANBUL'U SEYREDİYORUM / GÖZLERİM KAPALI...İstanbul’u seyrediyorum gözlerim kapalı; Kurşûni gökyüzünde kalorifer dumanları, Bir araba geçiyor caddeden gümbede-güm bas yaparak, Havalı kornalar, Kasetçilerden avaz avaz ’Küçük Bilmemkim’in uzun havaları; İstanbul’u seyrediyorum gözlerim kapalı. İstanbul’u seyrediyorum gözlerim kapalı; Ne deniz kalmış, ne martılar, ne dalyanlar. Eğri-büğrü asfalt yollarda birikmiş yağmur suları, Bir kadının suya değiyor ayakları; Çamur dolu bir çukura basmış olmalı... İstanbul’u seyrediyorum gözlerim kapalı; Ne Markiz kalmış, ne Lebon, ne Atlantik, ne Piknik, Hepsinin yerinde lâhmacuncular, kebap salonları... Nerede Beyoğlu, hani Nişantaşlılar, Modalılar? İstanbul’la beraber İstanbullular da bitmiş olmalı, İstanbul’u seyrediyorum gözlerim kapalı... İstanbul’u seyrediyorum gözlerim kapalı; Bir Romen kızı geçiyor kaldırımdan; Lâf atmalar, el atmalar, bıyık burmalar, pazarlıklar Birşey düşüyor elinden yere; Gururu olmalı, İstanbul’u seyrediyorum gözlerim kapalı... Ben, bu şehrin elli yıl önceki halini bilirim. Açamam gözlerimi, mümkün değil, ölürüm! Artık İstanbul bana kapalı, gözlerim İstanbul’a kapalı; İstanbul’u seyrediyorum gözlerim kapalı... Ünal Beşkese (1992) :::::::::::::::::::::::::::::::::::::::: Yılların sahipsiz İstanbul’u, özellikle 1980-90 lı yıllarda taşradan akın akın gelen göç dalgalarının da etkisiyle, çöküşün en hızlı dönemini yaşadı Bir arabesk patlaması, ithal fahişeler, her gün kazılan yollar, kaldırımlardaki çöp yığınlarıyla. iyice azmış olan ses kirliliği, hava kirliliği, deniz kirliliği, kültür kirliliği ve en mühimi insan kirliliği karşısında, Orhan Veli’nin şiirindeki güzelim İstanbul’u anımsayarak, isyanımı bu şiire bir benzetme ile dile getirmeye çalıştım, ama gözlerimi kapatarak... Ü.B |
siz çok özlemişim...
bilirsiniz siz çokk severim...
canım babacım benim öpüyorum sizi...