öl ölüm...gün, geceye yaslandığında sabrımda çiçek açan kambur dayasa da sırtını yalnızlığıma eksilse de sabaha çıkamayan çarelerim sevişemediğimiz kadar düne yine ölür ayrılıklarımız kadar yine kavuşuruz güne ahh tanem, biçarem… ne zaman tütün sarsa uykusuzluklarım, aş erse, arşa değse mahzen açlığım sanadır bilesin sabahçı kahveleri kadar süpürülesi yorgunluklarım ne zaman ayaza dursa yüreğimizin pencereleri gülüşün nefeslenir yine örter sıcacık üstümüzü canımız yaşamak çektikçe yalınayaklaştı belki yollar tanıştığımız dikenlere sustuklarımıza inat, aynı cümlede perçinlenmiş iki ayrı anlam olsak ta susadıklarımıza inat, aynı kuraklığımıza aynı anlamda kana kana aşktık kefeni mavi bir düş kasnağında oyalandık p/es geçerek ölümü kanaviçeleşmiş yazgımızda kefaretini boynumuz, boynumuzu kılıç, aşkı biz bildik “hoş geldiniz” dedikçe hayat gıcırdayan dişleriyle “öl ölüm” demeyi de bildik ve gerektiğinde bize ölmeyi de… ilhanaşıcıeylülikibinonsekiz |