Sergüzeşt
Geç gelen merhabayı
Çiçeklerle geri kovan Bir macera yaşıyorduk Yok olurken son sözler. Ve son sözler Öyle sondu ki Söndü yatsıya varmadan Gidişinin izleri. Örtülmüştü sana ve bana Bir yorgan gibi sonsuzluk Dağa, ovaya, rüzgara örtülseydi Muson rüzgarları gibi dolaşırdı kanımda Ve kanımca bu son desem de aslında Her son kandırıyor beni İlklere bezeli ve ilklere meftun. Soğuk mu geldi kapıdan Oysa ki dışarıdayız, ört üstüme yalnızlığı, Bir dünya doğur Ve beni sal yollarına. Bir amacı olmalı geliş ve gidişlerin. Son söz gibi olmalı bitişler ve Kandırmamalı sözlerimi. Göz bebekleri küçülmüş, Bakışları sert ve boştu Akşamların. Dört ayağı vardı ve sanki İki ayaklı gibi dururdu Hep karşımızda. Son olmadı hiçbiri, Tırnaklarına oje gibi sürdü Gözyaşlarımı. Uyandığımda kapanırken gördüm Aydınlığını. Yalan olduğunu o yüzden anladım Eminim Emin olmadığımdan. Sadece bir rüya değildi belki Ya da son sözleri gibiydi Yırtılırken şafakların ezgisi. Yazamıyordum gözlerine, Sanki dağların mürekkebi bitmiş Hüznün penceresi kapalı. Ama beraberdik ikindi vakti Yatsıda tüm kepenkler kapalı. Sözlerimi mazur gör yaban gülü, Bu soğuklar yaktı adımlarımı. Koşmaktan ellerim tükendi. Fışkıran kalbime tırmandı gülüşlerin Koyarcasına yerine ve Oyarcasına gözlerimi yerlere fırlattı. Beklemek ne haddimeydi ki Özlemek ya da. Ben mi büyüktüm yoksa Gidişine saçılan tohumlardan Ağaç yapmak mı Daha yüksekti yeryüzünden? Göremiyordum Ellerini. Ve büyüktüler. O kadar büyüktüler ki Anlamlandıramıyordum beynimde Adımlarını. Ve küçüktüm ki o kadar Üstüme bassan da Canım acımazdı. Ve acımazdı bana toprak, Eğer ona yar olsaydım. Marşları çalınırdı darbukayla Ve kanunla Ve hatta klarnet. Ve eğer gidiyorsan Bunu bana belli et. Ya da bir kurşun ağırlığı Daha sabret. Gün yakın, Gece sonsuz gibi ama Sevda küsüratsız Ömrüm ömrüne değdiği anda. |