BİTİŞSiyah - beyaz bir filmin bitiş sahnesindeyiz, Yağmurlu bir havada, loş bir tren garında; Ayrılığı haykıran kara tren düdüğü Ve işte o düdüğün hüzünlü sesindeyiz... Vagon penceresinde dalgın duran bir çift göz, Bakışı sabitleşmiş peronda bir noktaya, Loş havayı titreten bir kampana vuruyor Ve yalnız bir adam var kalabalık içinde; Dokunsalar düşecek, ayakta zor duruyor.. Sonra boşalan islim, o kocaman ’çuhhhh’ sesi, Son bağları koparan bir canavar nefesi... Sanki hiç istemeden, üşengeç kıpırdıyor Yavaş yavaş dönüyor o yorgun tekerlekler, Duyguların yüzlerde gölgelendiği an bu; Kimi gurbete yolcu, kimini sıla bekler... Ve trenle beraber, perondaki adam da Yürümeye başlıyor, giderek hızlanarak. Gözü hep o vagonun penceresine kitli, Tren de sanki onu bekliyor nazlanarak... Kalabalık peronda, çarparak sağa sola, Başında fötr şapka, koşuyor şimdi adam, Göz pınarına dolmuş damlayı gizleyerek Bir yanda da vağonun penceresinde bir el, Gözyaşıyla ıslanmış bir mendili sallıyor Sırılsıklam gözlerle adamı izleyerek.... Mendilden dökülürken tükenen son umutlar, Gözyaşı yağdırıyor sanki gökten bulutlar... Adam son bir gayretle, trenle yarışıyor, Mümkün olsa uçacak vagon penceresine. Gözündeki damlaya, yağmurlar karışıyor... Sonunda pes ediyor, içi dışı ıslanmış Canlı cenaze gibi, bir direğe yaslanmış... Filmin bu sahnesinde iki rolüm var benim; Pencereden mendili sallayan el de benim, Peronda ümitsizce koşan adam da ben’im.... Ünal Beşkese |