PERVASIZ AVCISicim gibi yağmur yağıyordu az önce. Nefes alıp verişlerin dışında. Hiç bir hayat izi yoktu sapsarı kesilen karanlığın içinde. Belli ki yangın daha uzun sürecekti külün kimsesizliğinde.. Geçmişin alaborası buluttan bir yol olurken ayaklarımın altında. Yıldızlar oturacaktı sessizliğin dallarında. Taradıkça saçlarımı yarım bir düşünce Ses yaprakları konacaktı rüzgarlara. Saat değeri taşıdıkça her saniye akacaktı hayat taş duvarların ötesinde. Soğuk bir havayı teneffüs ederken karlı öpüşler buluşacaktı avuçlarımda. Örtülüyken kirpiğim kirpiğine ay ışığı ile. Kıyısı olmayan sularda yıkanıp coşkun dalgalarda donacaktı yüreğim acı ile. Sahibini ararken zaman bir peri masalı bestelenecekti ömrüme. Alacaklı olduğum hayattan hesap soracaktı ’Eski’ dediğim en zengin kelime.. Çiçek yetiştirecektim yine yaralarımın içinde. Pervasız bir avcı gibi Seviyordu yüreğim coşkuyla beklemeyi. çünkü yoktu gelmenin vakti. Alakoydukça pusulamdaki sihri Tutuyordu yolları şiir. Sensizliğin ötesini toplayıp astıkça unutmayı şafağın koynuna. Birikmiş düne kavuştukça yarınlar. Hasar almadan hasret kalınmazmış Mutlu olmanın mutsuzluğu büyüttüğü bu dünyada. Ağız ıslanmadan söz başlamazmış oluk oluk şiir akıttıkça bağıra sevda Yokluğun tükenmek bilmeyen saatlerinde dört nala yaşadıkça...! Ferdaca |