beyaz kanızdırabından buruş buruş olmuş içimdeki şehrin toprağı.. hayat, annenin yaktığı soba başında ısınıp buğulanan camı avuçlarına aldığın kazağınla silerek dışarıda yağan karı izlemek değilmiş meğer.. babanın derme çatma çıtalardan çaktığı ve gökyüzü zannedilen boşluğa uçurduğun uçurtma da değilmiş.. hayat, sapanla kırılan lambasına rağmen dar sokaklardan taşan mutluluğu için, geniş coğrafyalarda yalın ayak kalmış çocukların kanaması durmayan yaralarına akıttığı gözyaşıymış.. "evimiz annem kokarken, dünyayı pembenin en uç noktasında görmek acı veriyor şimdi.. " ... köhne bir gecenin sabahında yine cevapsız sorular kuşatıyor benliğimi avaz avaz suskunluk bağrımda taş oldu, bilmiyorsun... ah be çocuk, ne vardı sanki gömülmeden yaşamayı öğrenseydik.. k/ayıplarımıza sırtımızı dönmek yerine kolları sıvayıp ölen insanlığımızı kara topraktan çıkarsaydık.. söyle, yakışmaz mıydı beyaz gelinlik geleceğimizin üstüne ? ama yapma böyle, utanma çocuk ellerinle kapatma yüzünü.. görsün herkes yüzündeki isimleri unutulmuş ölüleri.. kopacağı varsa kopsun kıyamet bir annenin göğsünden koparılan bebeğin dudaklarında.. o dudaklardan süt yerine kan akıyorsa varsın olmasın böyle bir dünya.. ağlama sen ve korkma çocuk.. say ki, her an bir uçurumdan yuvarlanacakmış gibi imtihan ediliyoruz.. üzerimizde dolaşan da yağmur bulutları değil belki lakin, görülmeyeni gören duyulmayanı duyan biri var.. O ki, "ol" der ve olur topraktan bir can "dur" der ve durur cihan.. emelgüneysu/geçmişbirzaman |
Beğendim...
.................................................... Saygı ve selamlar..