YALNIZLIĞIN İSTİLASI...Sevgiyi öğ(re)ütebilir misin? Ya da aşkı mı ihya edersin Satır misali düşmüşken gözümden Aşkın istikbali? Şimdimi gözle derya yürekli sevgili Ve meali olmayan acılar yükle En derine, En duyulmaza Bir de sitem bellediğin şiirlere Düşerken gözyaşım ama… Sen görmezsin asla Hatta görmemeye yeminli Görüp göreceğin bir çift göz O da elemin perde arkası Yürekten yüreğine nakşeden Boş atıp dolu tuttuğu riyaları eşrafın, Bir de; Konaklarken yüreğin selamı Ahde vefadır bilirim, diğer adın Bir göğün serçesi, Bir bukle hüzünde Reçine tadında hayat denen martaval Dizelerin bağının çözüldüğü Soğuk yaz akşamları. Kenarından köşesinde geçtiğim Nice mezar taşı: Ufkunda ömrün Siper yapmışken düşleri Tutunacak tek dalım Söylemezsem sevdamı Namert isyanlardayım… demedim İnan demedim! Hep öfkemi boğdum hem İçimde eriyen sarkıtlar: Düşüp düşüp başa aldığım Ömürlük masalım, Sormadan kimin nesi, Bilmeden önü nedir Ya da arkası yarınsız bir milat mı da Kurşunlara hedef olan Serçe kelamın istilası? Yine musalla taşında yüreğin Sona koyup da söylenmemesi gerekenin Başı kayıp sırdaş iklimlerin Gücü yettiğince zalimin Bir de telaffuz edemediğim Dünyalık yanlışlarım. Pay ettiğimden de ötesi, Barındığım şiirleri kayıp Şehri İstanbul’un: Aslında o da benim gibi: Kâh yalnızlığın istilası Kâh şehit mertebesinde Kalabalıkla harmanlanan Sancılara binaen Gönüllük yorgunluğuma derman. Şiirin tası tarağı bunca kelam, Minvali neredeyse Hadi dönelim sırtımızı ters istikamete Sonramız Allah kerim, Tefekkürün gücü değil mi Huda’nın sunumu Ve İhlâslı yürek Kayıtsız yüzlerin ifşası mademki Her satıra yığdığımız Hayaleti ölümlü günün Yarına çıkıp çıkmayacağımız belli olmasa bile Biz sevmek için Gelmedik mi yeryüzüne? |
Gelmedik mi yeryüzüne!
Ne güzel noktalamis kiymetli kalem,tebrik ederim,
Saygilarimi biraktim...