sana/sadece sana..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın aklında.
o ulaşamadığın derinliğin seni yıldızlara taşıdığını düşünürken. dalıp zihninin en karanlık köşesinde. uyuya kalıyorsun bir sabah. güneş tam. batmak üzereyken. yine de "ellerinden belli olur bir kadın" avuç içlerini dayıyorsun ücra yerlerine huysuz bir titreme etine soluğunu bırakıyorsun. (...) Ve içinde büyük Bir parçam var. Zaman kekeme bir alışkanlık gibi Bulaştı dile. Söz, bir tekrarın terk edilmiş halidir Ayrılır sesten, Ayrılırken yüzler. Ve zaman susmasıdır bütün yüzlerin. Aynı anda. Aynı anıya işleyerek kendisini. Düşlerimi öldürdüm. Ve kokladım sabahın karanlığı kestiği yerde. Kokladım bir ha(s)ta gibi Kentin uyanışını. Ve kum saatleri kırıldı. Dağıldı… Kumun, tozdan krallığı. Bir iç savaşa benziyordu yüzün. ‘iki dağın arasında’ Ve yalnız. Sana mı çekmiştir? Senden çaldığım çocukluğum. Acemi bir dudak izi… Duruyor ensemde. Ve bazen; kırmızı, mor, turuncu. Kendini sırtlamak sayılmaz mı? Dönebilmek kendine. Ve çok eksi izlerle yüzleşmek… —Toprak, ondan olanı unutmadı, Ve savurdu tozunu. Kumun üflenildi oyuklarına, Tutuştu narındaki hayat. Ve cam. Çekti keskin soluğunu. İçine aldı ondan olanı (içini yerim derimde ıslanır dilim) Ve bilirsin işte zaman öyle başladı. Üzüldüm… İçime dar geldi / içim dinlerken bunu Bu yüzden artık zaman değildim. Buruşturdum yüzümü. Dudaklarımın arasına sıkıştırdım Mektuplarımı. Hayır, yazmadım. Oyunu bozdum sadece. Aynamı gördüm. Ve bakmadım yanımdan Geçip giden gölgeye. Ellerin mi terliyor? Yoksa parmaklarında tutuğun Ateş böceği mi dokunuyor Ciğerlerine. Bilemem. Utanıyor ve kısık sesle gülüyordun. Ve ben seni bu yüzden hatırlıyordum! İki ayrı çağın. İki ayrı masalı. Dizlerime dokundu. Kum ve saatleri. Sen ya da ben. Artarak azalan kim? Merak ettim. Dişlerimi sıktım. Bilmek istedim. Hiç mi? Durmadı dokunurken sana ZamAn. (...) |