unut(ul)mak kaç hece
sen hiç kendini yaşadın mı, unutmak kaç hece?
sen hiç vicdan yapıyor musun? gizemli gecelerde içi çürük bir sevdanın kucağında inleyerek .!!! inançsız ve ufuksuz, kararmış sahnelerin loş duvarlarında, baygın bir perdenin ötesine uzanıp içine kasvet çökerek, ilgisiz ve sevdası olmayan bir hayatın kahrında zavallıca, itilmiş bir nesne gibi gereksiz… sen hiç vicdan yapıyor musun? kalbindeki sızılara, anlatamadığın cümlelerin içinde boğularak, gülmekle savuşturduğun salvoların, buhranlı girdabında… yarar mı bir işe? hangi cümleler seni mıh gibi çakar hayata? sen sarıldığın sohbetin buğulu gözlerinde hiç kayboldun mu mavi derinliklerde? ve çölde kavrulmuş bir böceğe, imrendin mi gerçekten? bir bardak suya hasretken dudaklar seni hiç anlamayan yazılı ve bir ruhsuz bir hikayenle mâhkum kalmanın bedeni ıstırabı ve bir duvar gibi örülen lakayt ve boş gözlerle bakışan iki yabancı gibi, anlamsız ve ağlamaklı bir halle geçen ömre kahr… sen hiç geçtin mi düşler bahçesinden? ruhunu kalbini emanet ederek gönülden sevdiğine öğrendin mi sevmeyi sadakati bağlılığı sen her mevsimde mutlu olmayı kendinde öğretebildin mi kendine sevdayı? sen hiç özlendin mi cennet kokusunu? havvanın türküsünü, ömrün finalinde, sen bir şairin dizelerine yerleştin mi hiç? acıların en ağır notası olarak kenara atılmadan, itilip kakılmadan, peygamberi bir lisanla bir kıymetli emanet olarak…hissettin mi kendini değerli ? sen hiç vicdan yaptın mı kendini tartarak? sesim kanıyor sevgili, sesim duymuyorum sesimi artık, sen aşk dediğinin hangi rengindesin? sen ölümle aşka arasında hangisine teslimsin? sen vedanın şiirini bilir misin? kendinden kaçmanın, savrularak uzaklaşmanın can acısını, gitmek gerek bazen, yolu olmayan yollardan geçerek veda etmek gerek, bazen bir sevgiliye bir dosta bitmeyen hayale incilerle bezenmiş ve hayatı anlamlı kılan bir çileye ve…. veda etmek gerek, kalp ağrısına, yürek sızısına bir ömre… eğer yaşlansaydın benimle, tutunacak dalın olurdum söylediğim türküm, hayattaki bahanem baktığım gözlerim, aldığım nefesim, ve… ismini söylediğim sesim olurdun. ne aşkın bulanırdı gönlünde, ne berrak suda olurdu çamur olmazdı gönül yaran, güvenirdin sana sahip çıkana ne yüreğin yalnız kalırdı ne de olmazdı renksiz ama artık anılarda hayat, sevdanın koptu ipi ben kendi köşemde kalbimin gerçek sahibiyle hal dili ya da kalp dili ne diyorsan öyle sen ve ben artık mektubu eline ulaşmayan bir garip yolcuyuz sen polyanna tebessümünü eksik etme yüzünden insanın kalbine dokunmak ya da dokunabilmek kolay mı? sana, benzeştiğiniz ruhunuzla bi dolu mutluluklar alfabemde nem varsa, tersinden okuyorum unutulmuşlar sahilinde dövünen bir dalgayım artık, unut(ul)mak mı kaç hece? unuttum tüm harfleri bitmek bilmeyen her gece… *** yusuferdoğan |