acı sayfam
Bazen bir kitabın, en acı sayfası vardır
son söyleyeceğini ilk cümlede mühürlemişti hazret her söze verilecek bir cevabı olduğundan çağlayanlar gibi dökülüyordu ağzından kırık dökük harfler bu nasıl bir kalp kırmaktı böyle? Hem de derinden onun ki alışkanlıktı sadece, ama her defasında sihirli bir tanımı vardı ve ismi de şakaydı nedense lafa tabanca sıkmanın cümleyi öksüz ve yetim bırakmanın cazibesiydi sanki ve hiç oralı olmuyordu söylediklerinden Gayet pişkindi. Duygu bağları dumura uğramıştı çünkü. Kırmanın, pişmiş aşı sulandırmanın gayesi mi olur? Dillerin ve hallerin artık sen olmaktan çıkmış bozuk bir trajedi var karşımda cansız bir heykel bir gibi duran. Kırmızı insanın tansiyonunu etkilermiş, lakin ben artık kravat takmıyorum. Bayrağımız mı? Kanının rengi bendendir hiç bu kadar öksüz olduğumu hissetmedim teselliler bizlere armağan olması gerekirken çok mu zordu? Bilmediğinden çok, Bildiğin kelimelerle can yakma alışkanlığından, vazgeçmenin erdemlilik olacağını akıl etmek. Çok mu zordu? empati kurup, Kendini onun yerine koymak Çok mu zordu? Uçurumun kenarında değil uçurumun bizzat kendisi olan eylemin, gönlüne su serpip elini uzatmak. Ve buradayım diyerek teselli vermek. Soruyorum size? İnsan, Kendi gönül evinde, Niye yalnızlık çeksin ki? Yürek iklimi olmayanın, mevsimi de olmaz giderken kendini de al götür ki ; unutabileceğin yerlerde demir atarsın... *** yusuferdoğan |