GÜLDÜĞÜM KADAR YALNIZIM...Zamanın ölü gözlerinde bir yangın olmayı Reddediyorum. Yandıklarım değil yaktıklarımdan mesulüm: İçimde kıyım aslında boş bir kutu Doldurmak kadar kifayetsizliğin Vuku bulduğu. Hangi gedik hangi tuzak? Hangi sunum hangi cürüm? Muaf tutulduğum insanlık kadar Kıskacındayım tahammülsüz ve kirli yüreklerden Düşen ne ise payıma. Yine yüzüme konduramadığım sahte bir tebessüm. Nasıl sorumluyum, nasıl sorunlu, Deme lüksünden ayrı düştüm düşeli İçimin isyanlarında Neredeyse bir münafık kadar göreceli aşkın ihanetine Sunumu yine İlahi Aşkın tecellisi Yetindiğim ama yetemediğim her kim ise. Durgun yıllarımın karşılığıdır bunca hece bunca dize, Sorumsuzluğun da ihlali Yine ayrı düştüğüm zaaflarımdan Kimi zaman düşen payıma: Hem de ne için, demek kadar İhanetin izdüşümü üstelik kendime. Zararsız bir güdü Hacminin yoğunluğunda Beynamaz bir zikri Son bilip erdiğim hangi mertebe ise Bilfiil esir düştüğüm Şeceresi içimdeki kıyamdan İçerlediğim mevsimsiz alayların cümlesine. Korunaklı bir sıfatım oysa: Kayıp bir özneye düşüp de yolum Bir kipin buyurduğu Ne çok gel-git: Yine şairden yana yok tek ısrarım Ya da yazmaya doyamadığım sayısız dize. Kurulduğum makamım yine kendimce Derdimin tecellisi zaman zaman Olsun tek hece yine hayatımın vazgeçilmezi. Güldüğüm kadar yalnızım; Sevdiğim kadar mecnun ve kararlı. Sustuğum kadar isyanım Yalnız tek farkla: Haksızlığa yok iken tahammülüm. Bir durakta mola Sonu olmadan başını bile unuttuğum; Harbi sözcüklerin Menfi gölgesi Yine hecelerin bölünmezliği Aşkın da izdüşümü. Hangi tutanak? Hangi yalan? Sırlarına vakıf evrende Serildiğimi nimet bildiğim şu beyhude eksende Olsa keşke muhatabım: En azından sakil bir gölge kadar Düşkün acıya Durgun suların da her damlası İhya edilesi ömrün bilmem kaçıncı sene-i devriyesi. Fıtratta saklı gizem ve mahrem, Tutunduğun dalında ısmarladığın Ömrün de unutulmaz rükûsunda Bir minval belki de aşkın hizaya soktuğu şifresi. Matemin son durağı ölüm; Aşkın baş şehri özlem; Gülmeyen yüzlerden akan rahmeti Elinin tersiyle silen kaderden yana mı derdin? Sondan başlayalım o zaman: Son aşkın ve söylediğin son yalan. Ruhunda ne isyan ne şer; Hicabın gölgesinde kırık bir dal Sitemin zehrinden uzak Aşkın hezeyanına vakıf. Kırıldığı yerden çıkan filizin Yarı alaycı isyanı Yine tabiatın gölgesine sığınıp Hakkın duyumuna duyduğun minnetle Başını okşadığın kedere bile itikadın en derinde. |