SUZİNÂKHayat denen bu metrûk sahnenin Rengi atmış oryantal perdesine Ağır kamburunun gölgesi düşen Dile pelesenk replikleri ezberinden silinen Hasbel kader bir kim’liğin Vasıfsız figüranıymışım oysa Dişleri kırılmış Kör bir testere ağzında Bileğileyerek sesini Sükût eyle Ey Dil-i Dílim Ölülerin yüzünden okuduğum El yazması çaresizlikler akıyor Alınlığına kalabalıklığımın Gecenin ağarmış kâküllerinin yıkadığı şakaklarını yalıyor Kirpilerimin derûnunda yüzen efsûnî hüznüm Koşar ayak tutup parıldak yaldırak eteğinden bir baharın Bir bir düşürüyorum kanamalı bir döşeğe Prematüre cemrelerini yarınlarımın Bir tutam Şems’i Ismarlayarak Hazan kokan saçlarına Asûmana kırgın bir bulutu Atarak sol omuzuma Bir beyâbanın kavruk esmer gerdanına İncik boncuk dizerek azûr azûr deryayı Gidiyorum Tut beni Ya da boş ver Unut beni |
Huzurlu ve şen olunuz, kaleminiz susmasın...
....................................................... Saygı ve selamlar..