Bağdat'ta
Yelkovan akrebi kovalar durur…
Zaman sonsuzluğa akar Bağdat’ta… Acıyla bilenir öfke ve gurur Gözler nemli nemli bakar Bağdat’ta… Asırlık camiler boynunu bükmüş Ufuklar kapalı, karanlık çökmüş Çınar sonbaharda yaprağın dökmüş Bomba şimşekleri çakar Bağdat’ta… Her doğan gün acı, gözyaşı, çile… Dikenler bahçede dadanmış güle Ambargo koyarlar düşlere bile Yerlerde sürünür, vakar Bağdat’ta… İnsanlık sallanır darağacında Körpecik hayatlar, ölüm ucunda Yürekler tarumar, aşk orucunda Zulüm bir ateştir, yakar Bağdat’ta… Hıyanet ve zulüm altın çağında (K)öksüzlük boy verir hayat bağında Zulüm şebekesi Kandil Dağı’nda İhanet bendini yıkar Bağdat’ta… Bağdat’ta yetişti nice âlimler Dört yana yayıldı kesbî ilimler Okyanus’u aşıp gelen zalimler… Barış yollarını tıkar Bağdat’ta… Bahçeler tarumar, güller perişan Hakikat lâl olmuş, diller perişan Vicdan sükût etmiş, iller perişan Bu hâl canımızı sıkar Bağdat’ta… Siyah altın için her şey mubahtır! Hilâl’in gecesi, Haç’a sabahtır Arşları titreten gözyaşı, âhtır… Gün gelir tuz bile kokar Bağdat’ta… Fasit ecnebiler hep fitne taşır Garibin aşına, zehir bulaşır Çıkmaz sokaklarda ecel dolaşır Akrep kanaryayı sokar Bağdat’ta… M. NİHAT MALKOÇ |