kadavrasal mavihayat, bazen tasvirsiz bir ötenazi olur içimizde ne yutkunabiliriz ne de öksürebiliriz bazen de ipsiz bir balonda dipsizleşir kederimiz gölgelerimizden başlarız tırmanmaya ve gökkuşağı avcısı olur renksizliğimiz ruhum, ormanından sürgün kozalak iğnesi battıkça yabanında yeşilin acı, su, kıvılcım, ve tutku isterikliğime nefes olup soluğumda düğümlenir ısırgan tenin narlaştıkça k/özümdeki ateş yangınına hüküm giyer kaderim canımın her seni çekişinde içim içime çekilir bilirsin bu sebeptendir kırışmış bir aynaya ihtiyarlaşıp ağlamam ki duruluğunda yüzdürülen suydum oysa gün be gün g/izine adresli kangren kurşunu oldum şimdi yarınlarımın seni bilmem ama en çok ıssız dilini sevmiştim dünümün kum tanelerinden sakındığım kuytularında sırf aynı ecele gömüleceğimiz ülkeler yarat diye sana gökyüzünden fersah, fersah denizler indirmiştim oysa şimdi, boğulmuş yakamozlar vadisi ellerim ve otopsisi tamamlanmamış sürreal bir resimde kadavrasal maviyim… ilhanaşıcıocakikibinonsekiz |