Bir demet lâvanta Eşim baharda toplamıştı onları Dal dal çiçek Lisinya’dan Evde koyduk kristal bir vazoya Bir güzel kuruttuk Dallar kururken Sanma ki seni unuttuk Lisinya?!
Ne zaman canımız çektiyse Bir dal da lâvanta çiçeği Saldık adaçayının içine, Mis kokulu buğul buğul Doyulmuyor yudum yudum içimine...
Dalında kelebek arı Burdur Gölü’ kıyısında esen Baharda mis kokulu yayla rüzgârı Yudum yudum güzellik Hem ruhumuza işledi Hem de odamızı süsledi...
’’Solmasa dünyada güzeller solmaz!’ Şimdi ben dertliyim türküler kadar’ Ah Lisinya Sen benden daha dertlisin ya! .. Arılar çekildi kovanına Kış geldi, soldu gitti çiçekler Uçup gitti kelebekler; üzülme!
İnce dallarında morçiçekler Baharda giyinip kuşanmış Başına oyalı yazma bağlamış İnce belli bir gelince güzel, Arılar kelebekler Düşlerimce dönüp dolaşıp Sana geri gelecekler...
Şaban AKTAŞ 12.12.2016
Fotoğraf Şaban AKTAŞ Lavanta Deresi /Lisinya - BURDUR
ADINI ALEVDEN HARFLERLE YAZDIM
Ben seni çok derin derinden sevdim Adını alevden harflerle yazdım Mağmanın tam orta yerinden sevdim Yüreğimin orta yerine kazdım!
Koparken dünyamız gökte güneşten Kalplere düştü aynı ateşten Sendin güneş olup bağrımı deşen Saçların korona, en sıcak yazdım
Kar içinde kor var yakar hasretin Kül içinde gül var bitmez kasvetin Ta kıyamete dek sürer vuslatın Sen hep ilkyaz idin, bense son/yazdım
Şaban AKTAŞ 12.12.2016
NE DE GÜZEL YÜZÜN VAR?!
Ne de güzel yüzün var, seyrine mi bakayım Bir gül gibi koklayıp, elini mi tutayım?!
Gamzeli gül yanağın, bal peteği dudağın En tatlı bahar çağın, dilini mi yutayım?!
Aç göğsünün düğmesin, suyun sesinde sesin Nefesimde nefesin, içimde mi tutayım?!
Şaban Aktaş 12.12.2017 - 18.40
NEZİH BAŞGELEN
Anadolu toprağında Çok derin kök salmıs Bir büyük çınar Benim Nezih hocam; O bir efsane, bir masaldır İnanılmaz bizler için; Bilgi dolu dağarcığı Ekmek kadar kutsaldır...
Hitit Güneşi ile Öyle büyümüş ki çınar Gövdesindeki dallar Mersin’den Sinop’a Edirne’den Karsa’ kadar, Onun gölgesi sarmış, Hangi taşı kaldırsan Altında onun saçları Salkımsaçak ağarmış...
Ozanların dilinde Onun türküleri var Bilgeliğinde Diyojen’in Fıçısı, İskender’in kılıcı Kördüğümleri yarar!
Kazıl/ anların her yerine Değmiş onun fırçası, Kazma kürek, Matkap, delgeç keski Kalem tutan ellerin Müzelerde seramiklerin Altın, gümüş, bronz Sikkelerin patinasında Çanak çömlek ne varsa, Üzerinde lâhitlerin Mermer heykellerin Onun parmak izi kalmış...
O sevdalı bir ma/sal Kıyılarında Akdeniz’in Ege’nin Marmara’nın Karadeniz’in sularında Pul pul balıklardan Yansır ışığı onun Dalgalarla yarışır Bir büyük gemi Dümeni bilimdir Çapası onur!...
Gâhi Yunus olur Gâhi denizatı O yaşatır Arkeloji ve Sanat’ı!
Adı, Nezih Soyadı, Başgelen; O, yaşayan bir tarih Bir insan hazinesi Taşına toprağına Dalına yaprağına Azim ve sebat Aşk ile gönül veren Anadolu’dan bir eren Bereketi toprağın Nar ve gül; yediveren...
Adı gibi Nezih Soyadı gibi uğraşkan Savaşımında baş gelmiş Bilim pehlivanı Güleryüzlü güzel insan Ellleri boş değil Dolu dolu çağların İçinden geçip gelen Anadolu’dan Tüm dünyaya hoşgelmiş...
Şaban AKTAŞ 10.12.2016 -11.15
AŞK ÇİÇEĞİ
"Gelmem!" başka, "Gelemem!" başka Gelmez isen gelemem aşka Gülen yüzün aşk çiçeği Seninle ben solmam asla!
Sensiz gözüm açık gider Dinmez gözyaşıyla keder Dertlerin beni mahveder Daha iflâh olmam asla!
Sevgi, neşe, umut bağı İpek böceği - dut yaprağı Aşk çiçeği - gönül dağı Sensiz yüzüm gülmem asla!
Bakışın gönlümü çelen Özlemin bağrımı delen Her zorun hakkından gelen Seninle ben ölmem asla!
Şaban Aktaş 10.12.2017 - 08.34
Fotoğraf: Şaban AKTAŞ
DAĞLARA ÇIKMALI
Egsoz gazı kirli duman Çekilmez bu şehir aman Boğulurum zamanzaman Gidip dağlara çıkmalı!
Dağlar orman temiz hava Dallarda kuşlara yuva Türlü ot var derde deva Gidip dağlara çıkmalı
Dağlar benim dert ortağım Etekler yemyeşil bağım Geldi geçti gençlik çağım Bu şehirde ne yapmalı?!
Bakma geçen o yıllara Düş ardıma düş yollara Esip geçen şu yelllere Saçın tel tel bırakmalı
Saçların beline kadar Saraydım tenine kadar Sensiz dar gelir odalar Gidip dağlara çıkmalı!
Şaban Aktaş 09.12.2017 - 11.27
O -2
Düşler zorluyor hayatı Bir "büyük patlama" daha olacak Savrulacağız toz duman...
Nasıl kurulduysa bütünüyle kainat Her yıldız bir yer Görünmez bir dal bulduysa Işık saçan meyve olduysa Dallarında Tuğba Ağacı’nın Öylece kurulacak yepyeni bir dünya!..
Her şey işte düş kadar soyut Evren kadar somut; Aslın O’dur, O’ndandır her umut O’dur seni var eden Gerisi fasafiso Haramzade aslını inkâr eden!..
Söyle; baki/yim (?) Hayatı dölleyen kim Herkesi öldürüp de O ölmeyen kim?!
O, o işte Gerçekte hayâlde Ve düşte Sen O’ndan uçan bir parça Yüreğin Tuğba dalında bir serçe...
O var ise ki var Varlığı güneş gibi aşikâr Sen de varsın, Yok diye bir şey yok yeryüzünde Tanrı’dan ebediyete armağansın Suyla çağlayan, O’na b/el bağlayansın!..
Şaban AKTAŞ 09.12.2016
ZAMANLA
Uyanınca biten rüyâ; Gel hayatı böyle anla Yaşanmayan tüm sevdalar Küfre dönüşür zamanla
Zaman ayır gel bu aşka Çıkalım zirveye köşke Demeyelim bir gün ’’Keşke!’ Küle dönüp de zamanla!
Dere boyu çayır çimen Topraksa suyunu emen Gel bana sevdiğim hemen Akıp gitmeden zamanla!
Nice hâyâl nice gerçek Anılar gelip geçecek Çiçek çiçek börtü böcek Uçup gidecek zamanla...
Dere boyu çimen çayır Gel bu aşka zaman ayır Yakar hasret cayır cayır Küle dönersin zamanla!
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
AH LİSİNYA şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
AH LİSİNYA şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.