Mehmetçik ( Kutü'l Amare Kahramanlarına İthafen)Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Kutü’l Amare Destanından Bir Bölüm
Yirmi dört aralık bin dokuz yüz on beş sabahı Saat beş on beş sularında top ve tüfekler Yalımlar saçtılar Frenk kafirine karşı. Babil harabeleri kadar tecrit edilmişti Ve Kut’a mücavir azmaklar kadar Yiğitlikte sığdı o bedbaht mütecaviz yığınlar. Sekiz otuza kadar sürdü bu cehennemi sağanak Obüs bataryaları, keskin nişancılar, Ve gözünü daldan budaktan sakınmayan fedailer Yalımlar saçtılar kara donlu kafire fasılasız Babil harabeleri kadar bitkin ve kördü düşman. Ve Kut’a mücavir azmaklar kadar netameli. Hopalı Kerim o yalımların arasında can verdi Arhavili Yusuf, Trabzonlu Sabri Adapazarlı Adil hep orada Dersaadetten Arif, Ali, Hasan, Hüseyin. Ellerinde tel makasları olduğu halde yürüdüler siperlere İman, tevekkül ve sevda yüklüydüler Bu akına Huzeyri hücumu dedi paşalar Gönüller İman, tevekkül ve sevda yüklüydüler. Yirmi dört aralık bin dokuz yüz on beş sabahı Ve gece devam eden obüs, nişancı ve fedai sağanağı İngiliz tahkimatına iki yüz metre Ve düşman tabyaları, siperleri önünde Şarkikaraağaç’tan İsmail, Batum’dan Ömer Amasya’dan Halil, Kırkkiliseden Burhan Ökseye yakalanmış kuşlar misali Tel örgülere takılıp hareketsiz kaldılar. Yirmi dört aralık bin dokuz yüz on beş sabahı Gencecik fidanlar asılı kaldılar. Yüzlerini, gövde, kol ve bacaklarını yırtan Tel örgülere takılı. Evli, nişanlı, sözlü, mücerret. Ve Huzeyri hücumu dedi paşalar Gönüller iman, tevekkül ve sevda yüklü kaldılar. Gözyaşı ırmağı akıtır sularını kalpteki yaraya. Yeri yurdu bilinmez bir pınara dönüşüverir, Kurumuş dallar gibi hatıralar, O sular gibi yırtınıp durur yatağında. Kut’a nazır harabeler kadar karanlıktı düşman. Düşünceleri karanlık, elleri ve ayakları Neft gibi, kömür karasıydı gözleri, zift gibi bulaşkan Mazlum milletlerin lanetiydi O canavar tabiatlı ruhlarını karartan. Yirmi beş aralık bin dokuz yüz on beş sabahı Gördüm gün ışıyınca bizimkileri. Frenk tabyaları önünde tel örgülere takılı Öksenin ucundaki kuşlar kadar dokunaklı. Gözyaşı ırmağı bu, Dellenip durur, bazen sessizce akıtır sularını kalpteki yaraya. O ırmağın kanlı sularıyla beslenir bencileyin bahtsızlar. Suda yüzen balık dahi nasiplenir, Her dem akıp giden o membadan. Evli, nişanlı, sözlü, mücerret Biz geride kalanlar vatan toprağında yaralı Frenk tabyaları önünde Ökseye takılı kuşlar kadar dokunaklı. Dikenli tellerde asılı kaldı Buz tutmuş esvaplar gibi yiğitler Şarkikaraağaç’tan İsmail, Batum’dan Ömer Amasya’dan Halil, Kırkkiliseden Burhan Ve tabyaların ardında kudurmuş Ağızlardan salyalar ve irinler dökülen Neft gibi, kömür gibi, zift gibi kararmış yürekler Asur krallarına öykünüp arslan avın çıkmış o alçak Frenkler. Siperlerde çürümeye yüz tuttu Bakmaya kıyamadığımız o mübarek suretler Tel örgülerde, yüreklerde ve zihinlerde Düşmanın beş inçlik topları On beş paund şarapnel Obüs, mavzer, Makineli tüfek ateşi Dağıttı apansız kolları, bacakları, gövde ve suratları. Dicle bir göz yaşı ırmağıdır sessizce akar yatağında Dicle, kimsesizliğin, sahipsizliğin mekanıdır Gözyaşı ırmağı bu kuzeyden güneye Anadolu toprağının acısını, sefaletini, kederini taşır. Gözyaşı ırmağı bu dilediğince akar engin Gelincikler gibi, tarla kuşları gibi sakin Dellenip durur, bazen sessizce gömer sularını kalpteki yaraya. O ırmağın kanlı sularıyla beslenir bencileyin bahtsızlar. Suda yüzen balık dahi nasiplenir her dem akıp giden o membadan. Yirmi dört aralık bin dokuz yüz on beş sabahı ve akşamı Taze fidanlar devriliverdiler kör, sağır ve dilsiz Evli, nişanlı, sözlü, mücerret. Huzeyri hücumu dedi paşalar. Kandan, etten ve kemikten ibaret sandı bizi düşman Postal, palaska, kep ve haki renk üniforma Gönüller tepeden tırnağa muhabbet yüklü Aşk yüklü, arzu yüklü birer sevdalı. O gaziler ki Huzeyri hücumunda serbaz Frenk tabyaları önünde tel örgülere takılı Öksenin ucundaki kuşlar kadar dokunaklı. Ve burada sanki kimsesiz, ve burada sahipsiz. Şahadete susamış yürekler, Sıkılı bir yumruk olup yürüdüler. Ve evlatlarımız, anamız, gardaşımız, yoldaşımız Hür ve bağımsız bir vatanda yaşayabilmek adına Frenk tabyaları önünde cennete kanatlandılar. Yirmi beş aralık bin dokuz yüz on beş sabahı Henüz gün ışımadan Gördüm Hopalı Kerim’i yalımlar arasında Arhavili Yusuf, Trabzonlu Sabri Adapazarlı Adil orada can verdiler Dersaadetten Arif, Ali, Hasan, Hüseyin Öksedeki kuşlar misali Frenk tabyaları önünde şahadet şerbeti içtiler. Huzeyri hücumu dedi paşalar. Postal, palaska, kep ve haki renk üniforma Bizler burada köklerinden uzak Bu yabanda tepeden tırnağa Geçit vermez birer palanka. Ne söylesem boş, Ne yazsam yürekte meyus. Ve en yakınımızdakiler Dersaadetten Arif’in yavuklusuna Yaktığı türküyü mırıldanmadan öldüler. |