0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1042
Okunma
1. YILDÖNÜMÜNDE
İnançlarım çelik cinsinden, yineliyorum
beşli mavzer öfkesiyle yineliyorum
sen benim hasret çekmelerdeki türkümsün
şubatlarda erittiğim berekete dirim katan esin kaynağım
ne tûfan şaşırsam umulmadık zamanlarda yönümsün
yalvartma!
gülden yıldönümleri serpiştir bana
(): Yeni Olgu, Nisan 1984
2. KUMRUCUK
ne şu kör olası şiirimi sakladım senden
ne de boyu-boynu devrilesi şu kederimi
övüncümü de sana adadım
özene-bezene
utancımı da
senden bildim
dünyanın dur-duraksız dönmesini
ömrümce dinmemesini, içimdeki yağmurun
özerkliğimi
şan olsun diye iliştirdim senin
gözlerinin çekikliğine
güz âşığı bir kumrucuk oldun böylece
(): Körfez’de Edebiyat, Ekim 2014, Sayı 13
3. ÇOCUKLAR VE KELEBEKLER
başaklar düşecekmiş ömrümden
öyle dediler
ışıklar sönecekmiş ömrümden
topraklar kayacak
geyikler kaçacakmış
fakat iyi ki çocuklar geçecekmiş ömrümden
hayatı güzelleyen gülücüklerle
yeneceklermiş yeryüzü ilâhlarını
yüzlerinde devrim fedâisi kelebekler uçuşurken
o çocuklar ki
şiirselliğidir yaşamak savaşımının
tadıdır, tuzudur, tınısıdır
o kelebekler ki
() Eliz Edebiyat, Nisan 2013, Sayı 52
4. KALBİMİN KÜNYESİ
uçarılıklarla beslenir kalbim
sabahın ayazında, alacasında akşamın
şaşırtır matematiği ve mekaniği
yönünü belirleyemez çoğunca kalbim
hayat’la didişmekten
çeki-düzen veremez bir türlü kendine
aşırılıklardan beslenir kalbim
yağmur izlerinin tanıklığında
aşağılanan insan seslerini savunur
dünya bir curcunadır, kalbim bilir bunu
bilir ve ölesiye yasını tutar
özene-bezene büyüttüğü duygudaşları
yalnız bırakırken onu
bir sünger taşına dönüşür kalbim
(): BirNokta, Ocak 2013, Sayı 132
5. BEZGİN BİRER ÇİÇEK
kahramanlıkla ihânet arasındaki kıl kadar mesâfe için
---
a.
arkadaşlar!
üzgün birer çiçek oldunuz
bezgin birer çiçek olarak kaldınız aşk diyârında
öyle ya: yaşamak, mosmor eziklikten kalan güceniklikti
bol asitli yağmurlardı genellikle
rüzgârı sıkboğaz edilmiş bir ergenlikti
gerçî, başınızı kaldırsanız görecektiniz
işâret parmaklarınızın ucunda duran
kınalı yapıncak tadındaki konuşmaları
gördüm: dumura uğratılmış şarkılarda cebelleştiniz
alkolden geçirildiniz, ejderhadan, iblisten
aşk dediniz, boğma teli sundu apoletliler
boynunuzda: akrep kılıklıların açtığı yara
birer serkeş şarapnel, binlerce çarpık bakış, belki bir o kadar ağıt
ki, siz onları da karşıladınız
gök, eylül öncesi’ne benzemiyor arkadaşlar
açmıyor kendini hayatın mıknatısına
yeryüzüyle buluşup parlatmıyor aşk alevini
baksanıza!
haraç-mezat pazarına düştü diriniz
tavernayla nihilizmin cangılında
kelaynak kuşlarına döndünüz
ya yeryüzü: kalleşlikten
yok-olma’nın eşiğinde
bocalayıp duruyor işte
arabeskle eurobesk karışımından
şık giysili robotlara
silikon göğüslere, solaryumlu gövdelere
telekomünikasyon tuzaklarına
çarpa-çarpıla
b.
peki niye yardık kalbimizi biz?
bir inançtan bin cenin çıkarmak için
değilse değilse değilse
mâdem ki boşlukta sallanacaktı sarkaç
-sorduğunuz oluyor mu benliğinize-
susmak, kurşundan da ağır
ağırlığınca bunalımlı
-ki bilinir üstelik-
aşk, ayağa kalkamaz
bir kez savunulmakla
ispirtodan jiletten frengiden kurtulamaz
bunu hüzünlenmenin tüm renklerinden öğrendik
bunu kuytu bakışların içtenliğinden
c.
öyleyse yekinmeli birçok şehirden
ruhlarına sevgililerin, birçok nehirden
ve yürümeli
biz yürüyünce yurdumuzun yüzü gülecek
insanıyla kuşuyla
deniziyle dağıyla
(*): Bir Nokta, Şubat 2017, Sayı 181