DALGALANMALAR DURULMALAR-VIII
36. KARDEŞİME HASRET TÜRKÜSÜ
sevgili kardeşim Lütfü için --- gümüşhane’de günler sıkıntılı mı söyle hasret oralarda daha mı katmerli gündüzleri çiçek kurularıyla avun şimdilik geceleri tek kişilik kelimelerle eski dergilerle avun unutma yün kazağını, hava kışlarsa botlarını, siyah paltonu, kasketini giy bilirsin: acımasızdır zigana dağı desene: ne demek hava kışlarsa güneşi gören beri gelsin, desene ahşap evler, patikalar, o çelimsiz çocuklar gençlerin genç-olmayan sözleri deprem yemiş yüzleri ihtiyarların her şey buz gibi umutsuzluk yasak, diyemem sana yalnız, ne diyordu bir dizesinde o pek sevimli marjinal şair nasıl da yakıcı sesleniyordu -kimi kastettiğimi anlamışsındır- hayatın ortasından o soykan şair: "her karanlığın ucunda anne bir horoz vardır" (x) onu hatırla dallanıp budaklanır sargıdaki yüreğin camına tık tık vuran serçeler olur bulgurundan serp onlara benden selâm serp sigaranı tâzele denk getirebilirsen bir tutamcık karanfili fiyakayla tak yakana çık dışarı sürmeli gözlü kızlar eksilmez orda -îdam isteyecek değil ya savcılar- sorgusuz-sualsiz birisinin gir koluna gir koluna, çekinme! hoş karşılar umarım sevgilin duysa bile zâlim sırıtıyor mu mazlum üşürken -ki kesinkes öyledir- ve yağcılık yanaşmacılık yürürlüktedir yağcılığın yanaşmacılığın her çeşidini yuhala! boyuna bastırıyor gece, diyelim vakit hasret makamındadır şüphesiz sevda ruhi su’yu dinle -rüzgârın isyancılardan kaptığı sesi- rodrigo’nun gitar konçertosunu hacı ârif bey’i bak boşlama sakın mikis teodorakis’e vurgunsun zâten olmadı mı uyku tutmayanı vardır, çal kapısını, sana kızmaz gazelini dinle, yanık yürekli cefâkâr köylünün bitmedi bitmedi bitmedi daha dünyanın kılcal damarlarına sinen vahşeti bu vahşetin solduramadığı birleşik inancı yâni, yıldız yıldız direnişini milyarlarca canlının bunları düşün bir burkulur, bir şenlenir kalbinin içi bunları yap kardeşim bir hüzün uzmanına bunlar yakışır acılı zenginliğine çünkü eflâtun direncine güvenim sonsuz birlikte büyüdük biz birlikte sömürüldük hayatın karmaşasında birlikte benimsedik hilesiz-hurdasız yurtseverliği kılı kırk yararak çalıştık aşk üzerine hüznü de, muhâlefeti de birlikte savunduk ayrıca şu söyleyeceklerim ömre değmez mi: -yolunu gözlüyor babam: olanca sevgisiyle yolunu gözlüyor anam: sabır anıtı gibi şiirsel kişiliğiyle kız kardeşim: yolunu gözlüyor hani tekir kedimiz var ya: gözleri afrika kıtası’na benzeyen sobanın yanıbaşında hem kaşınıyor, hem yolunu gözlüyor saymakla tükenmiyor ki yolunu gözleyenler dut ağacımız da geçen hafta kulağıma eğildi: seni özlemekten bu yıl zırdeli-yeşil açacakmış uzun lâfın kısası: oyalanma, tez gel bahar ve baharatla ovacağız senin ayrılık dergâhında çile çeken granitten göğsünü 1988 (x): Alâaddin Soykan’ın dizesi. (*): Süveyda, Ocak-Şubat 2008, Sayı 3 37. EY HAYAT, SÖYLE LÜTFEN! (ey hayat: bana kesinlikle yoldaş olmayan!) öyle bakma lütfen, n’olursun söyle dağlar-taşlar birlik olup ünler miydi aşk diye yüzünden gözünden öpseydim seni (ey hayat: beni hep bitimsiz yenilgilerle sınayan!) bir serçe sürüsünden sayılır mıydım ilkgençliğimin coşumculuğunu anımsayarak yazından güzünden öpseydim seni (ey hayat: hem kısacık, hem de upuzun olan!) ayağa kalkabilir miydi yatalak annem yüzünde her zamanki acımsı gülümseyiş sözünden özünden öpseydim seni (ey hayat: pür-vahşet ve çoğuncası körduman!) insanlık bu kerte çürümez miydi çok yüzeysel lâflarla çarpılmaz mıydık tuzundan tozundan öpseydim seni (ey hayat: bir ucundan tutulsa, birçok ucundan dağılan!) öyle gitme lütfen, n’olursun söyle bu şiirim karışır mıydı tanrısal sese közünden tözünden öpseydim seni (*) : Dil ve Edebiyat, Haziran 2015, Sayı 78 38. ÖZETLEMİŞ ÖMRÜNÜ Etik değerleriyle de çok sevdiğim şair Hüseyin Avni Dede için. --- öncelikle şair sonra da antikacı -bir ermiş izlenimi bırakıyor görende- aras nehri akar ya, pek uğultulu öylece efkârlanmış saçı sakalı hüzzam makamındadır sevimli parmaklarında ilginç yüzükler boncuklarla süslemiş yeleğini dersiniz ki: bu adam yaşamın öz kardeşi eski paralar mı alıp satıyor pazarlıksız ilişkilerde kalbini mi sunuyor insancıklara bilinmez cahit sıtkı tarancı’nın dediği yaşta -yolun yarısında henüz- özetlemiş ömrünü kendi dilince: “acıya kurşun geçmez”(x) 1989 (x): H. A. Dede’nin, bir şiirinin (ve bir şiir kitabının) adı. (*): İmece Edebiyat, Mayıs 2015, Sayı 20 39. KIRILGANLIKLAR -yaprak dün geceyarısı, dönerken eve, bir inilti bir duvarın dibinden. bir de baksam, ne göreyim: ormanını kaybetmiş, hüngür hüngür ağlıyordu, yaprağın biri. -bulut geçenlerde, bir bulut geçiyordu üstümden. yaşlıydı, çökkün. sordum: ey bulut, mecâlsiz, nereye böyle? memlekete gidiyorum, dedi, memlekete. memleketin neresi, dedim ardından. neresi olacak, dedi, kederistan! -kapılar ben açamam kapıları. kapılar açar, açarsa beni. -sefâlet sevgilim olma sakın. sefâletim ol. -kerim korcan kerim korcan; çingeneleri severmiş en çok, milletlerden. gerekçesi şu: milliyetçilik taslamazlarmış çünkü. kadınlardansa en çok orospuları severmiş. buna gerekçesi şu: nâmusluyum diye geçinmezlermiş çünkü. ilâhi kerim âbi, haklısın, seversin öylelerini. seversin de, dilin sürçmesin sakın, çabuk söyle, ’"ikir orospuları"na ne dersin? -şiire çalışmak bana mısın bile demez, birinci dize. ikincide, eh işte, çakırkeyif olurum. direnirim üçüncüde. dördüncüde mi: can çekişen cümle-aşklar yıkılır üstüme. -iki perşembe perşembe’nin biri demiş ki öteki perşembe’ye: ben bir şiirsel yürüyüşün perşembesiyim; ya sen kimin nesisin? öteki perşembe can havliyle bükmüş boynunu: ben "görüşmemek üzere"nin perşembesiyim. -sabah ezanları ve müezzinler en çok sabah ezanları ağlatır beni, onların ferhat sesli müezzinleri. müezzinler, müezzinler: her sabah ararlar da bulamazlar "şirin"lerini. -güneşsen öğle sıcağında bakamam güneşe-müneşe: gözlerim kamaşır. senin gözlerine ne vakit baksam: kalbim kamaşır. -diyojen kinik filozof diyojen, kaynaktan eliyle su içen bir çocuğu görünce; hışımla dönmüş kulübesine, fırlatıp atmış maşrapasını. ellerimi atarım, her şeyimi atarım, varımı-yoğumu saçarım. ama sevgilim, fırlatıp atamam kalbimi. neremle severim sonra ben seni? -menekşeler sana gelmeye ne zaman niyetlensem, bir avuç menekşe keser yolumu. siz onları mâsum sanın, bilseniz, nasıl kırarlar kanadımı-kolumu. -anladınız yıllardan: İkibin (defâ beni) yedi. aylardan: aşkustos. günlerden: zarartesi. anladınız, anlatmayayım ötesini. -çöpçü ne diyordu sevgilisine, can yücel: "öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri/çöpçülerin elleriyle okşardım seni". şairdir, der mi der. yakışır da. ben diyemem sevgilim. mâdem sıcak çöpçülerin elleri, ben de çöpçü olmak isterdim: sırf sevmek için seni. -şiir ve şair şiir, şiirse, kendi gider önden; değilse, şairi: günümüzde olduğu gibi. -bir insan bugün, sinop’tan buralara 50 yıl önce göç etmiş, yaşlı ve yoksul bir amcayla tanıştım. nur yüzlü demezler mi, tastamam öyleydi. kimi-kimsesi yokmuş yanında. "yapayalnızım" dedi. baraka gibi bir evi varmış, yetiyormuş kendine. "kimileyin, evsiz-barksız inşaat işçileri gelir yatar. onlarla dağıtırım ıssızlığımı" demeyi de ihmâl etmedi. 10 yıl önce evlenmiş (ilk ve son kez). 7-8 yıl sonra, karısı da terk etmiş onu. karısı, ayrılalım dediğinde ikilememiş. "mâdem sıtkın sıyrılmış benden, derhâl" demiş. ayrılmışlar mahkeme kararıyla. devletin (mi) üç aydan üç aya verdiği (mi) 250 tl. yaşlılık aylığını almaya gidiyormuş bankaya. yetiyor mu, dedim. "yetmez mi, artıyor bile. zaman gelir, zengin evlerinin bahçelerindeki otları temizlerim tırpanımla. oradan da gelir 5-10 kuruş, geçinir giderim işte" demez mi. saygı duruşuna geçesim geldi karşısında. "borç verdiğim bile olur kimilerine. isteyeni boş çevirmem" deyince de bir; almasın mı beni bir buğulanmak... bu cılızın cılızı, bu çelimsiz adamda, bu ne bolgönüllülüktür allahım, dedim kendi kendime. bir cümlesi daha oldu, zikretmeden geçemem: "bardağın içini içtikten sonra, dışına şükrederim". küçüldüm küçüldüm küçüldüm; adamın büyüklüğünden. baktım çözüleceğim; sarılıp öpüştük, ayrıldım yanından. ayrılırken, "allah, yolunu açık etsin evlât" dedi, ihtiyar ama bahtiyar sesiyle. düzüldüm eve doğru: para-tanrıcılara söve-saya! beynim, beynimden çok ruhum zonkluyordu. -aşk aşk da dünyayı-ne yazık ki- dönüştüremez. şükretmeliyiz, kımıldatabilirse! -babam anam ben babam toprak insanıydı; anam da öyle. bense kitaplarda yaşadım. binlerce kere câhil(d)im onların yanında. Bunu hayattan anladım. -at ot it insanlar üçe ayrılır, bir bakıma: at gibi yaşayanlar, ot gibi yaşayanlar, it gibi yaşayanlar... buncası yeter şimdilik. başka bir gün anlatırım ayrıntısını. -ayrılık sevgili, bak ne diyorum: güzelleşecekse ayrılık, biz ayrılmakla; bugünden tezi yok, ayrılalım. -platon platon’u severim ve platoniğim. platonist değilim ama: bunu anlatamadım, ülkemin kabız kafalı solcularına! -vasiyet dikine gömsünler beni, bu dünyadan göçtüğümde: yatarken uyuyakalırım, hissedemem ki sonsuzluğu. (*): Bir Nokta, Ekim 2014, Sayı 153 Bir Nokta, Ocak 2015, Sayı 156 40. ÖYLE BİR GİTMEK Ne bir bağış beklerim kimseden, Ne kol dilenirim, ne kanat, Kendi göklerimde kendimle uçar giderim, Bana eğilmek boyunduruktan bile ağır, İşte böyle bir şairim ben, Tepeden tırnağa özgür. (Tevfik Fikret / Günümüz Türkçesiyle söyleyen: A.Kadir) --- a. gitmeliyim buralardan bana özgülenmiş soylu bir ata binerek ardımda bir virgül dahi bırakmaksızın karışa karışa gitmeliyim toza-dumana varsınlar kuşatsınlar yollarımı mataramda: dağlarımın ağır gölgesi ezber ettiğim hâtırâlar olmalı çıkınımda babamdan kalan şapkadaki terin kokusu sonra, her yıkılışımda açan o çiçek varsınlar budasınlar dallarımı açısız açılımsız bakışlarla çevriliyim duygusuz omurgasız duruşlar ortasında dostum stefan zweig, zehirlediler beni -mış gibi hayatlarla varsınlar harcasınlar yıllarımı gördüğüm her yaraya sarılmakla hükümlü ellerim bedenimden soyutlandıkça ısındığım soğuduğum ne varsa artık akmalıyım akarsuların hâfızasıyla varsınlar savursunlar küllerimi b. kurtarmazmış öğrendim, insanı şiir bunu sindirerek gitmeliyim aşk’a ve kavgaya (*) : Şair Çıkmazı, Nisan 2012, Sayı 28 |