0
Yorum
2
Beğeni
0,0
Puan
962
Okunma
36. KARDEŞİME HASRET TÜRKÜSÜ
sevgili kardeşim Lütfü için
---
gümüşhane’de günler sıkıntılı mı söyle
hasret oralarda daha mı katmerli
gündüzleri çiçek kurularıyla avun şimdilik
geceleri tek kişilik kelimelerle
eski dergilerle avun
unutma yün kazağını, hava kışlarsa
botlarını, siyah paltonu, kasketini giy
bilirsin: acımasızdır zigana dağı
desene: ne demek hava kışlarsa
güneşi gören beri gelsin, desene
ahşap evler, patikalar, o çelimsiz çocuklar
gençlerin genç-olmayan sözleri
deprem yemiş yüzleri ihtiyarların
her şey buz gibi
umutsuzluk yasak, diyemem sana
yalnız, ne diyordu bir dizesinde
o pek sevimli marjinal şair
nasıl da yakıcı sesleniyordu
-kimi kastettiğimi anlamışsındır-
hayatın ortasından o soykan şair:
"her karanlığın ucunda anne bir horoz vardır" (x)
onu hatırla
dallanıp budaklanır
sargıdaki yüreğin
camına tık tık vuran serçeler olur
bulgurundan serp onlara benden selâm serp
sigaranı tâzele
denk getirebilirsen bir tutamcık karanfili
fiyakayla tak yakana
çık dışarı
sürmeli gözlü kızlar eksilmez orda
-îdam isteyecek değil ya savcılar-
sorgusuz-sualsiz birisinin
gir koluna
gir koluna, çekinme!
hoş karşılar umarım
sevgilin duysa bile
zâlim sırıtıyor mu mazlum üşürken
-ki kesinkes öyledir-
ve yağcılık yanaşmacılık yürürlüktedir
yağcılığın yanaşmacılığın her çeşidini yuhala!
boyuna bastırıyor gece, diyelim
vakit hasret makamındadır
şüphesiz sevda
ruhi su’yu dinle
-rüzgârın isyancılardan kaptığı sesi-
rodrigo’nun gitar konçertosunu
hacı ârif bey’i bak boşlama sakın
mikis teodorakis’e vurgunsun zâten
olmadı mı
uyku tutmayanı vardır, çal kapısını, sana kızmaz
gazelini dinle, yanık yürekli cefâkâr köylünün
bitmedi
bitmedi
bitmedi daha
dünyanın kılcal damarlarına sinen vahşeti
bu vahşetin solduramadığı birleşik inancı
yâni, yıldız yıldız direnişini milyarlarca canlının
bunları düşün
bir burkulur, bir şenlenir
kalbinin içi
bunları yap kardeşim
bir hüzün uzmanına bunlar yakışır
acılı zenginliğine çünkü eflâtun direncine güvenim sonsuz
birlikte büyüdük biz birlikte sömürüldük hayatın karmaşasında
birlikte benimsedik hilesiz-hurdasız yurtseverliği
kılı kırk yararak çalıştık aşk üzerine
hüznü de, muhâlefeti de birlikte savunduk
ayrıca şu söyleyeceklerim ömre değmez mi:
-yolunu gözlüyor babam: olanca sevgisiyle
yolunu gözlüyor anam: sabır anıtı gibi
şiirsel kişiliğiyle kız kardeşim: yolunu gözlüyor
hani tekir kedimiz var ya: gözleri afrika kıtası’na benzeyen
sobanın yanıbaşında hem kaşınıyor, hem yolunu gözlüyor
saymakla tükenmiyor ki yolunu gözleyenler
dut ağacımız da geçen hafta kulağıma eğildi:
seni özlemekten bu yıl zırdeli-yeşil açacakmış
uzun lâfın kısası: oyalanma, tez gel
bahar ve baharatla ovacağız senin
ayrılık dergâhında çile çeken
granitten göğsünü
1988
(x): Alâaddin Soykan’ın dizesi.
(): Süveyda, Ocak-Şubat 2008, Sayı 3
37. EY HAYAT, SÖYLE LÜTFEN!
(ey hayat:
bana kesinlikle yoldaş olmayan!)
öyle bakma lütfen, n’olursun söyle
dağlar-taşlar birlik olup ünler miydi aşk diye
yüzünden gözünden öpseydim seni
(ey hayat:
beni hep bitimsiz yenilgilerle sınayan!)
bir serçe sürüsünden sayılır mıydım
ilkgençliğimin coşumculuğunu anımsayarak
yazından güzünden öpseydim seni
(ey hayat:
hem kısacık, hem de upuzun olan!)
ayağa kalkabilir miydi yatalak annem
yüzünde her zamanki acımsı gülümseyiş
sözünden özünden öpseydim seni
(ey hayat:
pür-vahşet ve çoğuncası körduman!)
insanlık bu kerte çürümez miydi
çok yüzeysel lâflarla çarpılmaz mıydık
tuzundan tozundan öpseydim seni
(ey hayat:
bir ucundan tutulsa, birçok ucundan dağılan!)
öyle gitme lütfen, n’olursun söyle
bu şiirim karışır mıydı tanrısal sese
közünden tözünden öpseydim seni
() : Dil ve Edebiyat, Haziran 2015, Sayı 78
38. ÖZETLEMİŞ ÖMRÜNÜ
Etik değerleriyle de çok sevdiğim şair Hüseyin Avni Dede için.
---
öncelikle şair
sonra da antikacı
-bir ermiş izlenimi bırakıyor görende-
aras nehri akar ya, pek uğultulu
öylece efkârlanmış saçı sakalı
hüzzam makamındadır
sevimli parmaklarında ilginç yüzükler
boncuklarla süslemiş yeleğini
dersiniz ki: bu adam yaşamın öz kardeşi
eski paralar mı alıp satıyor
pazarlıksız ilişkilerde
kalbini mi sunuyor insancıklara
bilinmez
cahit sıtkı tarancı’nın dediği yaşta
-yolun yarısında henüz-
özetlemiş ömrünü kendi dilince:
“acıya kurşun geçmez”(x)
1989
(x): H. A. Dede’nin, bir şiirinin (ve bir şiir kitabının) adı.
(): İmece Edebiyat, Mayıs 2015, Sayı 20
39. KIRILGANLIKLAR
-yaprak
dün geceyarısı, dönerken eve, bir inilti bir duvarın dibinden. bir de baksam, ne göreyim: ormanını kaybetmiş, hüngür hüngür ağlıyordu, yaprağın biri.
-bulut
geçenlerde, bir bulut geçiyordu üstümden. yaşlıydı, çökkün. sordum: ey bulut, mecâlsiz, nereye böyle? memlekete gidiyorum, dedi, memlekete. memleketin neresi, dedim ardından. neresi olacak, dedi, kederistan!
-kapılar
ben açamam kapıları. kapılar açar, açarsa beni.
-sefâlet
sevgilim olma sakın. sefâletim ol.
-kerim korcan
kerim korcan; çingeneleri severmiş en çok, milletlerden. gerekçesi şu: milliyetçilik taslamazlarmış çünkü. kadınlardansa en çok orospuları severmiş. buna gerekçesi şu: nâmusluyum diye geçinmezlermiş çünkü.
ilâhi kerim âbi, haklısın, seversin öylelerini. seversin de, dilin sürçmesin sakın, çabuk söyle, ’"ikir orospuları"na ne dersin?
-şiire çalışmak
bana mısın bile demez, birinci dize. ikincide, eh işte, çakırkeyif olurum. direnirim üçüncüde. dördüncüde mi: can çekişen cümle-aşklar yıkılır üstüme.
-iki perşembe
perşembe’nin biri demiş ki öteki perşembe’ye: ben bir şiirsel yürüyüşün perşembesiyim; ya sen kimin nesisin? öteki perşembe can havliyle bükmüş boynunu: ben "görüşmemek üzere"nin perşembesiyim.
-sabah ezanları ve müezzinler
en çok sabah ezanları ağlatır beni, onların ferhat sesli müezzinleri.
müezzinler, müezzinler: her sabah ararlar da bulamazlar "şirin"lerini.
-güneşsen
öğle sıcağında bakamam güneşe-müneşe: gözlerim kamaşır.
senin gözlerine ne vakit baksam: kalbim kamaşır.
-diyojen
kinik filozof diyojen, kaynaktan eliyle su içen bir çocuğu görünce; hışımla dönmüş kulübesine, fırlatıp atmış maşrapasını.
ellerimi atarım, her şeyimi atarım, varımı-yoğumu saçarım. ama sevgilim, fırlatıp atamam kalbimi. neremle severim sonra ben seni?
-menekşeler
sana gelmeye ne zaman niyetlensem, bir avuç menekşe keser yolumu. siz onları mâsum sanın, bilseniz, nasıl kırarlar kanadımı-kolumu.
-anladınız
yıllardan: İkibin (defâ beni) yedi. aylardan: aşkustos. günlerden: zarartesi. anladınız, anlatmayayım ötesini.
-çöpçü
ne diyordu sevgilisine, can yücel: "öyle sıcaktı ki çöpçülerin elleri/çöpçülerin elleriyle okşardım seni".
şairdir, der mi der. yakışır da.
ben diyemem sevgilim. mâdem sıcak çöpçülerin elleri, ben de çöpçü olmak isterdim: sırf sevmek için seni.
-şiir ve şair
şiir, şiirse, kendi gider önden; değilse, şairi: günümüzde olduğu gibi.
-bir insan
bugün, sinop’tan buralara 50 yıl önce göç etmiş, yaşlı ve yoksul bir amcayla tanıştım. nur yüzlü demezler mi, tastamam öyleydi. kimi-kimsesi yokmuş yanında. "yapayalnızım" dedi. baraka gibi bir evi varmış, yetiyormuş kendine. "kimileyin, evsiz-barksız inşaat işçileri gelir yatar. onlarla dağıtırım ıssızlığımı" demeyi de ihmâl etmedi. 10 yıl önce evlenmiş (ilk ve son kez). 7-8 yıl sonra, karısı da terk etmiş onu. karısı, ayrılalım dediğinde ikilememiş. "mâdem sıtkın sıyrılmış benden, derhâl" demiş. ayrılmışlar mahkeme kararıyla. devletin (mi) üç aydan üç aya verdiği (mi) 250 tl. yaşlılık aylığını almaya gidiyormuş bankaya. yetiyor mu, dedim. "yetmez mi, artıyor bile. zaman gelir, zengin evlerinin bahçelerindeki otları temizlerim tırpanımla. oradan da gelir 5-10 kuruş, geçinir giderim işte" demez mi. saygı duruşuna geçesim geldi karşısında. "borç verdiğim bile olur kimilerine. isteyeni boş çevirmem" deyince de bir; almasın mı beni bir buğulanmak... bu cılızın cılızı, bu çelimsiz adamda, bu ne bolgönüllülüktür allahım, dedim kendi kendime. bir cümlesi daha oldu, zikretmeden geçemem: "bardağın içini içtikten sonra, dışına şükrederim".
küçüldüm küçüldüm küçüldüm; adamın büyüklüğünden. baktım çözüleceğim; sarılıp öpüştük, ayrıldım yanından. ayrılırken, "allah, yolunu açık etsin evlât" dedi, ihtiyar ama bahtiyar sesiyle.
düzüldüm eve doğru: para-tanrıcılara söve-saya!
beynim, beynimden çok ruhum zonkluyordu.
-aşk
aşk da dünyayı-ne yazık ki- dönüştüremez. şükretmeliyiz, kımıldatabilirse!
-babam anam ben
babam toprak insanıydı; anam da öyle. bense kitaplarda yaşadım. binlerce kere câhil(d)im onların yanında. Bunu hayattan anladım.
-at ot it
insanlar üçe ayrılır, bir bakıma: at gibi yaşayanlar, ot gibi yaşayanlar, it gibi yaşayanlar... buncası yeter şimdilik. başka bir gün anlatırım ayrıntısını.
-ayrılık
sevgili, bak ne diyorum: güzelleşecekse ayrılık, biz ayrılmakla; bugünden tezi yok, ayrılalım.
-platon
platon’u severim ve platoniğim. platonist değilim ama: bunu anlatamadım, ülkemin kabız kafalı solcularına!
-vasiyet
dikine gömsünler beni, bu dünyadan göçtüğümde: yatarken uyuyakalırım, hissedemem ki sonsuzluğu.
(): Bir Nokta, Ekim 2014, Sayı 153
Bir Nokta, Ocak 2015, Sayı 156
40. ÖYLE BİR GİTMEK
Ne bir bağış beklerim kimseden,
Ne kol dilenirim, ne kanat,
Kendi göklerimde kendimle uçar giderim,
Bana eğilmek boyunduruktan bile ağır,
İşte böyle bir şairim ben,
Tepeden tırnağa özgür.
(Tevfik Fikret / Günümüz Türkçesiyle söyleyen: A.Kadir)
---
a.
gitmeliyim buralardan
bana özgülenmiş soylu bir ata binerek
ardımda bir virgül dahi bırakmaksızın
karışa karışa gitmeliyim toza-dumana
varsınlar kuşatsınlar yollarımı
mataramda: dağlarımın ağır gölgesi
ezber ettiğim hâtırâlar olmalı çıkınımda
babamdan kalan şapkadaki terin kokusu
sonra, her yıkılışımda açan o çiçek
varsınlar budasınlar dallarımı
açısız açılımsız bakışlarla çevriliyim
duygusuz omurgasız duruşlar ortasında
dostum stefan zweig, zehirlediler beni
-mış gibi hayatlarla
varsınlar harcasınlar yıllarımı
gördüğüm her yaraya sarılmakla hükümlü
ellerim bedenimden soyutlandıkça
ısındığım soğuduğum ne varsa artık
akmalıyım akarsuların hâfızasıyla
varsınlar savursunlar küllerimi
b.
kurtarmazmış öğrendim, insanı şiir
bunu sindirerek gitmeliyim aşk’a ve kavgaya
(*) : Şair Çıkmazı, Nisan 2012, Sayı 28