Uzun bir prelüd
-yazgıyla alıp veremediğimdir yaşadıklarım-
İçe doğru namluları ruha dayayan bunaltı Tanrıyla aramıza yabancı heceler gibi girdi Kul olmak ve hayvan olmak arasında sıkışan benliğime Duyarsız kent ozanlarınca ilahlaşan gündeliğimi yamadım Ne yapılsa nafile tükenen dünler adına Anlamsız bir migrenle kol gezerim Yarının huzurunda Uzun tutulmuş sözlerin katmanlarına çöken vebayı Şehirlere balçıktan bir örtü gibi sermemi Sağlayan salgını En çok ben anlamadım Bilinmeden ve bilmeden köşebaşlarına ilişmenin Hastalıklı sürekliliğini Görsel vahşetin rengarenk ışınlarına dönüşen tayflarıyla Kutsal frengiyle bulaştırdım granit sokaklara Sürgün Ve hayvanca tutarsızlıkların ruhani yaraları Ayetler ve hukuk kurallarına yaslanan pişmanlıklarla Başkalaşmanın Kıran zamanı şimdi Cehaletimi buladığım bilgi çağı Ölümler üstü yaşamanın yalnızlığı Paslı sesleri ile geçmişin hayaletleri Hepsi birer fasıla, birer karstik imge Uzun tutulmuş sözler Kente yağan siyahlık -dönüşmenin derine kesen sancısı- Bir daha asla, asla deme Romeo ve leyla’yı lejyonuna katan aşkı Kutsanmış nefreti sev Ki eskiyen kırklanmalarına katış geçmişin Güz sonatı, Eylül çığlığı En azından şairler var gecenin gerdeğinde Sesin cinleri ve yankısı ışığın Kırık duvarlar gibi yaslanır sarsıntıya Kuzey hala güneyin karşısı Herkesin bir cümle kuracak sözcükleri var yetersizliğe Güzel ülkemin platolarında politik açlık sancısı Paranın falezleri deniz kıyısında Envai acılar hemşehriliği Milliyetçi kırılganlıklar Ve tanrıya sorgu geleneği Şiir Başladığı gibi bitmiyor Günler de Fallik kinlerin yerini Çeyrek hesaplaşmalar aldığından beridir Büyüdüm Büyüdükçe büyülttüm evreni -parnağımı şıklatsam herşey aynı kalacak- |
Sevgilerimle...